Paris, Eyvah Eyvah Film Setinde Ne Arıyor?
Başlıkta bahsi geçen Paris, dünya sosyetesinin gözbebeği Paris Hilton değil.
TROY filminde Orlando Bloom’un canlandırdığı Paris karakterinden bahsetmek istiyorum.
Paris aslen bizim memleketlimizdir ve bilindiği kadarıyla tarihte ilk rüşveti alan kişidir.
Büyük şair ve ozan Homeros İlyada destanında bizim Paris’ten detaylı olarak bahseder.
Holywood’taki amcalar da bu hikayenin bir kısmını Brad Pitt, Orlando Bloom, Eric Bana, Diana Kruger ve daha bir çok ünlünün başrollerini paylaştığı bir film ile dünyaya dilleri döndükçe anlatmaya çalıştılar. (TROY filmi detayları için bkz. IMDB.COM)
Bu filmde anlatmadıkları ise hemşehrim Paris’in filmin başladığı zamana kadar olan hikayesidir. İsterseniz önce biraz Paris’ten ve onun hikayesinden bahsedelim:
Zamanımızdan takriben 3200 yıl önce Çanakkale Boğazı yakınlarında “Troya isimli bir kent varmış. Bu kentin, barışsever; fakat cesur insanları, kralları, Priamos’ un idaresi altında uzun yıllar barış içinde çok mutlu bir hayat sürmüşler. Tanrılar, bu mutluluğu onlara çok görmüş olacaklar ki Troyalıların başına bir çorap örmeye karar verdiler. Bir gün, Kral Priamos’un karısı Hekabe çok kötü bir rüya gördü. Rüyasında, karnından ateşler çıkmakta ve ateşin dumanı, bütün Troya surlarını sarmaktaydı. Hekabe, bu rüyasını önce karısına; daha sonra da bir kahine anlattı. Kahinin yaptığı yorum, hiç de iç açıcı değildi. Ona göre, Hekabe, hamileydi ve doğacak olan çocuk, ilerde Troyalıların başına büyük dertler açacaktı. Onun için bebek doğar doğmaz öldürülmeliydi. Bu kehanete inanan Kral Priamos, çocuk doğduktan sonra bir adamını bebeği öldürmek için görevlendirdi. Savunmasız yeni doğmuş bir bebeği öldüremeyen Troya’lı onu o zamanki adı “İDA” olan “Kazdağı“na götürüp, bir ormana bıraktı. Nasıl olsa, yabani hayvanlar onu öldürür diye aklından geçirdi. Ama bebeği, yabani hayvanlardan önce bir çoban buldu. Bu çocuk ilerde gerçekten Troya’lıların başına birçok dertler açacak olan Paris’ti…
O sırada Tanrıların yaşadığı Olympos dağında, ilginç bir kargaşa cereyan etmekteydi. Kral Peleus ile Deniz perisi Thetis’in evlenme merasimine kavga tanrıçası Eris, huzursuzluk çıkartır gerekçesiyle davet edilmemişti. Bu işe çok gücenen Eris intikam almaya karar verdi. Üzerinde “EN GÜZELE” yazılı, altından bir elmayı, şölenin yapıldığı salonun ortasına bırakıverdi. Doğal olarak bütün tanrıçalar, bu elmaya sahip olmak istediklerinden uzun tartışmalar oldu. Sonunda 3 büyük tanrıça dışında diğerleri çekildiler. Ama Kudret tanrıçası Hera, Zeka tanrıçası Pallas Athena ve Aşk tanrıçası Afrodit elmaya sahip olmakta ısrar ettiler. Her üçü de tanrı Zeus’a giderek, onun hakemlik yapmasını istediler. Baba tanrı Zeus, onların hiçbirini gücendirmek istemediği için diplomatça davranıp, bu işlerden pek anlamadığını söyledi. Asıl amacı ise bu belayı Olympos’ tan uzaklaştırmaktı. Onların Olympos’un tadını kaçıracaklarını anladığı için, hakemliği bir ölümlünün yapması gerektiğini söyledi:
– “GİDİNNN” diye gürledi tanrıların babası “Irmakları bol İda dağına, orada Paris adında Troya’ lı bir prens yaşamaktadır. Bu işlerden en iyi anlayan odur.”
Böyle söyleyip uzaklaştırdı onları Olympos’tan. Onlar da Haberci tanrı Hermes’in rehberliğinde, kaynakları bol olan İda dağının doruklarına geldiler. O sırada Paris, hiçbir şeyden habersiz aşağılarda koyunlarını otlatıyordu. Haberci tanrı Hermes, meseleyi Paris’e anlatıp “Altın Elma”yı ona verdi. Hangisini en güzel bulursa elmayı ona verecekti. Ama bu iş, pek o kadar kolay olacağa benzemiyordu. Çünkü her 3 tanrıça da birbirinden güzeldi. Ne yapacağını şaşırmıştı. Onun hayranlığını ve şaşkınlığını gören Tanrıçalar, karar vermesini kolaylaştırmak için Paris’e rüşvetler teklif ettiler.
- Hera kendisine kudret vaadetti. Altın Elmayı kendisine verdiği takdirde Paris Avrupa ve Asya’nın en güçlü Kralı olacaktı.
- Athena kendisini dünyanın en zeki kralı yapacağını ve Yunanistan’la yapılacak bir savaşta kendisine zafer vaad etti.
- Afrodit ise dünyanın en güzel kadınını Paris’e teklif etti.
Çoban Paris’in, öyle büyük krallıklarda pek gözü yoktu. En güzel kadın benim olsun diye düşünüp, Altın Elmayı Afrodit’e verdi. İşte ne olduysa o zaman oldu. Bu işe çok bozulan Athena ile Hera, Troya’nın yıkımı için planlar kurmaya koyuldular. Afrodit ise, verdiği sözü yerine getirmek için bir plan yaparak Paris’in, Yunanistan’daki Isparta şehrine gitmesini sağladı. Çünkü o sırada dünyanın en güzel kadını, Isparta Kralı Menelaos’un karısı “Güzel Helen”di. Menelaos ve Helen, Paris’i çok iyi karşıladılar. Kral, kendisine kendisine dilediği kadar sarayında kalabileceğini söyledi. Ona güvenerek karısı ile Paris’i sarayda yalnız bırakıp, kendisi Girit’e gitti. Menelaos’un Girit’te olmasından yararlanan Paris, Helen’i Troya’ya kaçırdı.
Bundan sonrasını zaten TROY filminde izlediniz. Filmi izlemeyenler ve hikâyenin devamını öğrenmek isteyenler buradan takip edebilir.
Bu hikayede bahsi geçen Paris in yaşamakta olduğu Irmakları bol İda dağı sizlerin Eyvah Eyvah 2 filminde Hüseyin Badem ile arkadaşlarının kafayı çekmeye gittikleri bizim günümüzde Ayazma diye adlandırdığımız yer olduğu söylenir.
Kazdağının karlı sularının yerden kaynadığı bu mevkide suyun sıcaklığı içine konulan karpuzu birkaç dakika içerisinde çatlatacak sıcaklıktadır. Eğer hafta sonu gitmişseniz buz gibi suya girmeye çalışan birkaç tane genç Paris i görebilirsiniz. Eğer yolunuz buraya düşerse suyun içerisinde elinizi uyuşmadan kaç dakika tutacağınızı bir kenara not etmeyi unutmayın. Yine rivayet olunur ki Afrodit güzelliğini buz gibi sularda her sabah yıkanıyor olmasına borçluymuş. Rivayete göre Paris seçimini yaparken Kazdağında Çobanlık yaptığı günlerde Afroditi bu suda yunarken görmüş olmasının en büyük etken olduğu kulaktan kulağa fısıldanır…
Peki dünya üzerinde onca yer varken:
Paris Eyvah Eyvah Film Setinde Ne Arıyor?
24/02/2011
Murat TUNÇER
Bu yazı 3050 defa okundu
- Sonunu Düşünerek Yazıya Başla - 09/09/2016
- Hıdrellez - 11/11/2013
- Cehennem - 12/07/2013
Bir yanıt yazın