Ortak Alanda Çalış(a)ma(ma)k
Daha geçen günlerde belirtmiştim kalabalık ortamlarda çalışmak beni daha da motive ediyor diye ama sanırım dün kendimle çeliştim.
Koşuyolu Starbucks ortamı ve konumu ile benim çok hoşuma giden bir yerdir.
Hem açık alanı vardır, hem de üst katta geniş bir masası.
Dün öğleden sonrasında küçük adamı anneanneye ve eşimi Kadıköy’e bıraktıktan sonra çalışmak için Koşuyolu’na geldim.
Güzel bir park yeri buldum ve etraftaki bahçeli ofis binalarına özenerek yürümeye başladım.
Sonra aklıma geldi, çalışmak için Starbucks’a gelmeyeli oldukça uzun zaman olmuştu. Bakalım beni ne bekliyordu.
Kahvemi aldım ve ikinci kata çıktığımda geniş masanın boş olduğunu gördüm, süpriz. Saat 1500’di ve ikinci kat oldukça boştu. Gerisi bana kalmıştı.
En az iki saatim vardı süper konsantre olup bir şeyler çıkartmak için. Bence güzel başladım çalışmaya. Havam ve performansım gayet yerindeydi.
Ta ki sarışın kızımız gelene kadar. Yanlış anlamayın, takıldığım kızımızın sarı saçları değil, sarışınlığı.
Bir kolunda boyu kadar çanta, diğer kolunda daha büyük bir laptop çantası ve elinde içi dolu bir tepsi.
Masanın diğer ucuna oturdu ama yayılmaya başlayınca baktım ıvırı-zıvırı kırmızı çizgime kadar gelmiş.
Laptop açıldı, notlar saçıldı. Ve çok tipik bir hareketle el telefona gitti.
İşte filmin koptuğu an :) Ben buradayım konuşmaları.
Kızımız bariz anlaşılacağı üzere mimar. Taahhütlük işleri yapan bir büroda çalışıyor. Haftasonu bodrum katta imalat yapması lazım, zemine şap dökülmeli ama pazara iş taşmamalı. Zira annesi geliyor.
Bu arada uygulama detaylarına hakim olamadığından Samsun’daki örneği anlamak istiyor. Falan filan…
Kızımız laptopunda iki klik yapıyor ve sonrasında telefona sarılıyor.
Birinci saatin sonunda farkettim ki maalesef daha bir iş bitiremedi.
Tanrım, konuşuyor konuşuyor ve gene konuşuyor.
Nedense sonrasında aklına erkek arkadaşını çağırmak geliyor. Kel bir arkadaş geliyor ve başlıyor geyik muhabbetine. Oysa kızımız iş bitirme arzusunda. Arkadaş da öyle :)
Ve inanılmaz bir sonla masadan kalkıyorlar, koca bir bardak dolusu kahveyi kut diye yere düşürüyorlar.
Kel arkadaş diyor ki “artık burada çalışılmaz”, kızımız da onaylıyor. Masadan apar topar kalkıyorlar.
Ve yere dökülen kahve benim ayaklarıma doğru hızlıca akıyor.
Sonrası mı?
Bozulan motivasyon ve üzücü bakışlarla Ahmet de ortamdan ayrılır.
Bu yazı 37480 defa okundu
- Hoca Ne Düşünüyor? - 29/08/2014
- Türkiye’deki Yükseköğretimin Evrimi - 22/08/2014
- Ders Vermek… - 01/08/2014
Bir yanıt yazın