Ders Vermek…
Ders vermek, yani bilginizi bir grup insana aktarmak mükemmel bir duygudur. Gerçekten de çok kutsal bir tarafı olan bilgiyi aktarma konusu günümüz dünyasında başka bir hal almıştır. Zira bilgiye ulaşmak için aslına bakarsanız artık hocaya ihtiyaç kalmamıştır. Eğer konsantrasyonunuz ve internetiniz varsa, biraz araştırmayla bir konu hakkında her türlü bilgiye ulaşabiliyorsunuz. Ben kuşak olarak geleneksel sayacağım hoca-öğrenci tarzı bir eğitimden geldim ama doktoramın sonlarına doğru internetin potansiyelini görme şansım oldu. Hele ki bilgi almak istediğiniz bir kişinin dünyanın ta öbür tarafında olmasına rağmen güzel ifadeler kullanarak gönderdiğiniz eposta’ya birkaç saat sonra cevap aldığınızda öğrenme/ders alma konusu çok başka bir hal almaktadır.
Peki acaba örgün eğitim hiç mi yapılmayacak derseniz bunun tabiatın kanununa ters olduğunu düşündüğümü belirtmek isterim. Mutlak suretle ders vermede/almada hocaya ihtiyaç vardır. Eğer ki insan sosyal bir valıksa mutlak suretle bir bilenle temas etmek, düşüncesini verify etmek, sormak ve tepki almak istemektedir. Bunun için sınıfiçi eğitim asla tükenmeyecektir. Bu oldukça muhafazakar bir görüş kabul ediyorum. Ama kabul etmediğim şey sınıfiçi eğitimin Sokrates’ten beri monolog teatrel tarzda olacağıdır. Hoca ile öğrenci arasındaki ders ilişkisi 40-50dk’lık surede tek taraflı konuşma ile geçen 14 hafta, bir veya iki vize ve en nihayetinde bir adet final sınavı ile sınırlı olmamalıdır.
Benim aldığım eğitim, şansılıyım ki, 3 farklı üniversiteden olmuştur. Bu çeşitlilik bana farklı bakmayı, kendi kendime iddialı olmayı kazandırmıştır. Teknik eğitim alıp/verdiğim için tabiki geniş bir oyun alanım olmaktadır. Belki kendi tarzımı kazanmamın yolu da bu avantajdan geçmektedir. Dedim ya kendi kendime iddalı olmayı seviyorum. Bakınız derslerimde kullandığım sınıfiçi eğitim araçlarıma.
Bu ortam benim Mimarlık sınıfından. Daha önceden hazırladığım ve kağıda bastığım ders notlarımı döküman kamerası ile sınıfta renkli kalemlerle işliyorum. Kullandığım döküman kamerası ile öğrenci daha keyifli, renkli ve hızlı bir içeriğe tanık oluyor. Eğer isterse ders notunu, ki derse girmeden mutlaka pdf olarak sınıfla paylaşıyorum, tabletinden benimle beraber işleyebilir, isterse ders sonrasında tarayıcıda digitize ettiğim ve gene hemen dersten sonra paylaştığım dökümanı biriktirebilir. Biliyor musunuz bu sayede öğrencilerim kendi el yazımdan oluşan ve dönem sonunda 150 sayfaya civarında bir dökümana sahip olmaktadırlar. Her dönem el yazım veya ders içeriğim gelişmektedir. Bu durumda benim derslerim de faklılık kazanmaktadır.
Benzer bir yöntemi bilgisayar laboratuvarlarında da uygulamam mümkün olmaktadır.
Benzer şekilde önceden hazırlanmış ders notları döküman kamerası ile derste canlı olarak işlenirken istendiğinde Youtube (ki ülkemizde an itibarıyla yasaktır!), Flickr vb. gibi içeriğe anlık olarak erişilmek istendiğinden gene geniş bir hareket alanı olmaktadır.
Benzer şekilde önceden hazırlanmış ders notları doküman kamerası ile derste canlı olarak işlenirken istendiğinde Youtube (ki ülkemizde zaman zaman yasaktır!), Flickr vb. gibi içeriğe anlık olarak erişilmek istendiğinden gene geniş bir hareket alanı olmaktadır.
Bu tarz bir dersin en önemli yardımcısı aslında iyi bir eğitim platformuna sahip olmaktan geçmektedir. Tüm paylaşımlar, geri bildirimler, derslerimin olmazsa olmazı olan haftalık ödevler ve mümkünse dönem projeleri için mutlaka iyi bir LMS, CLE ne derseniz deyin bir sisteme web servise ihtiyacı vardır. İşte bu anda benim daha büyük şansım İKÜ’deki CATS sistemidir. Açık kaynaklı bir altyapısı olan CATS sistemi İKÜ’de uyarlama yapılarak kullanılmaktadır.
Evet, zaman geçmektedir. Dünya hızla değişmektedir. Algılarımız ve araçlarımız da değişmektedir. Geri kalmamak lazım. Yoksa bol bol “yasak”larla karşı karşıya kalırız ki bu saçma bir durumdur :(
Bu yazı 1523 defa okundu
- Hoca Ne Düşünüyor? - 29/08/2014
- Türkiye’deki Yükseköğretimin Evrimi - 22/08/2014
- Ders Vermek… - 01/08/2014
Bir yanıt yazın