Kabotaj Bayramı
Haftasonu çok sevgili Murat abimle bir sohbet esnasında konu İDO’ya geldi. Kendisi Yalova’da yaşadığı için feribotu yoğun kullanıyor, dolayısıyla da İDO’nun son uygulamasından etkilenenlerden.
“Yarın 1 Temmuz Kabotaj Bayramı, kabotaj’ın anlamını biliyor musun?” dedi, yıllardır duyuyordum ama anlamını bilmiyordum merak edip bakmamıştım. Hemen açıp google’da aradım ve doğal olarak ta Vikipedi’de buldum. (Bundan yazının içinde bahsedeceğim)
Dün akşam bütün tv kanallarında Kabotaj Bayramı haberi “1 Temmuz Denizcilik Bayramı” diye verildi. Genelde de anlam ve önemine hiç deyinilmeden, bir yağlı kazığın ucundaki Türk Bayrağını yakalamaya çalışan gençlerin komik görüntüleri haberin temelini oluşturuyordu.
Ben Murat abim kabotaj nedir diye sorduğunda bilemedim diye hayıflanmıştım ama sonra anladım ki zaten bilmemiz gerekmiyor hatta belki öğrenmemiz ve hatırlamamız istenmiyor.
Peki neymiş bu kabotaj;
Kabotaj, bir devletin kendi limanlarına deniz ticareti konusunda tanıdığı ayrıcalık. Bu ayrıcalıktan yalnızca yurttaşlarının yararlanması, millî ekonomiye önemli bir katkı sağlayacağından, devletler yabancı bandıralı gemilere kabotaj yasağı koyma yoluna gitmişlerdir. Bazı uluslararası sözleşmelerde de kabotaj yasağı koyma yetkisine ilişkin hükümler yer alır.
Türkiye’de kabotaj
Osmanlı Devleti’nin kapitülâsyonlar çerçevesinde yabancı ülke gemilerine tanıdığı kabotaj ayrıcalığı Lozan Barış Antlaşması’yla 1923 yılında kaldırıldı. 20 Nisan 1926 tarihinde de kabul edildi. Kabotaj Kanunu 1 Temmuz 1926’da yürürlüğe girdi. Bu yasaya göre; akarsularda, göllerde, Marmara denizi ile boğazlarda, bütün kara sularında ve bunlar içinde kalan körfez, liman, koy ve benzeri yerlerde, makine, yelken ve kürekle hareket eden araçları bulundurma; bunlarla mal ve yolcu taşıma hakkı Türk yurttaşlarına verildi. Ayrıca; dalgıçlık, kılavuzluk, kaptanlık, çarkçılık, tayfalık ve benzeri mesleklerin Türk yurttaşlarınca yerine getirilebileceği belirtildi. Yabancı gemilerin yalnız Türk limanlarıyla yabancı ülkelerin limanları arasında insan ve yük taşıyabileceği kabul edildi.
Kaynak: Vikipedi
Şimdi bütün bu bilgiler ışığında baktığımız zaman, kutlmaya değer birşeyler olmadığı ortada değil midir?
Konuyu çok irdelemek istemiyorum, ben ipucunu verdim gerisini siz getirin.
Dönelim İDO meselesine;
Benim şahsi kanaatim, özel bir şirketin fiyat politikasına kimsenin laf etmeye hakkı olmadığı yönünde, amaaaaaa bir kaç sorum olacak şimdi feryat figan edenlere;
- Bu şirket özel değil belediyenin malıyken ki, belediye o malı bizim vergilerimizle kurmuşken, özelleştireceğiz denildiğinde niye seslerini çıkartmadılar?
- Bu şirket sırf mal varlığı kadar bir değere satıldı ki bu konuya belediye başkanı açıklık getirmek adına “Bu, İDO’nun tamamının satışı anlamına gelmiyor, yani 30 yıllık kullanma hakkını almış oluyorlar” dedi ama sayısı çok az kalmış aklı başında bir gazeteci “Peki 30 yıl sonra ne olacak? Tekrar mı ihale yapılacak?” dediğinde sayın belediye başkanı “30 yıl sonra yine buradaysak, inşallah o zaman kararımızı açıklarız” dedi o zaman aklınız neredeydi?
- İhale bedeli İDO’nun mal varlığını kapsamıyorsa ki belediye başkanı öyle söylüyor, şirketin mevcut karı ile karşılaştırıldığında mevcut model ile ihale bedelinin bahsi geçen 30 yılda çıkartılması imkansız gözüküyor. O zaman kendinize hiç sormadınız mı? “Yaw şirketlerin amacı kar etmektir bu adamlar bu işe neden bu kadar para yatırdılar, bu parayı nasıl geri kazanacak, nasıl kar edecekler” diye?
- Bu arada hadi hiç birşeyi merak etmediniz diyelim. Yahu bu ihaleyi alanlar arasında bir de Souter diye biri varmış, kimdir bu adam da mı demediniz birader
Brian Souter, koyu bir Hristiyan olmasına karşılık, iş dünyasında rakiplerine karşı son derece acımasız tavırları ile dikkat çekiyor. Bir yatırımcı grubu kendisinin de faaliyet gösterdiği ulaşım hattında otobüs işletmeciliğine soyununca Souter kendi firmasında biletleri ücretsiz yapmış ve şirketi iflas ettirene kadar da bu uygulamasını sürdürmüştü. Souter rakiplerine karşı çok acımasız olması nedeniyle suçlanması sonrasında iş hayatı felsefesini ise şu sözlerle açıklamıştı: Etik gereksiz bir kavram değildir. Ama kapitalizm gibi açgözlülük üzerine kurulmuş bir sistemde, yaptığımız işe pek uygun olduğunu düşünmüyorum.
Kaynak: Gazete Vatan
Buraya bizleri getiren süreçte sustunuz, şimdi kalkmış vay efendim bilet fiyatları şöyle olmuş böyle olmuş diyorsunuz.
Öyleyse bu şarkı benden size gelsin;
Bu yazı 1380 defa okundu
- Trello ile Yeni Yıl Hedeflerinize Ulaşın - 16/11/2024
- 2016’da Neler Okudum - 16/01/2017
- Bir de Piri ile Gez - 09/01/2017
Bir yanıt yazın