PanForte
San Gmignano da yemeğimizin üzerine dondurmamızı yiyip arta kalan Chianti şaraplarımızı çıkınımıza sokuşturduktan sonra, buradaki ahalinin kışlık evlerinin bulunduğu şehir olan Siena’yı görmek için yola koyulduk.
Siena eski bir yanardağ kraterinin üzerine kurulmuş dağın tepesinde etrafı doğal engellerle korunan bir şehir. Şehir Roma’lılar zamanında ve sonrasında kervanların konakladığı bir kent olmuş.
Ortaçağda Vatikana bağlı kiliselerin kutsal topraklara yapılan seyahatlerde hacı adaylarının kıymetli eşyalarını korumak amacı ile para ve değerli madenlerini güvenli olduğu düşüncesiyle kilise papazına emanet etmeleriyle çağdaş bankacılık faaliyetlerinin başladığı ve bu şekilde biriken paralardan zaman zaman ihtiyaç sahiplerine papazlar tarafından ödünç verilmesi suretiyle geliştiği rivayet edilir.
Avrupa’da ilk evrensel etkin banka 13. yüzyılda faaliyete geçmiş, Floransa’da ticaret makamına yükselmiş ve banka işlemleri artık oturmaya başlamıştır.
Eskiden mal tüccarları, komisyoncular ya da nakliyeciler olarak var olan ilk bankalar, mali işler üzerine kredi ve mevduatlarını tahsis eden bankacılık hizmeti sunan kuruluşlar haline dönüşmüştür.
Floransa da bu işi yapan Medici ailesi (daha önce Çiçekler Şehri Floransa yazımızda Floransa’yı çiçek gibi güzelleştiren aile olarak bahsetmiştik. ) Siena daki papazların bankacılıkta söz sahibi olmasından kendi işlerini bozmasından çok rahatsız olmuşlar ve kendilerine yüzyıllar boyunca en büyük hasım olarak Sienalıları bellemişler.
Kısa not: Rehberimiz Burak bey, 1472 yılında kurulan ve hala varlığını sürdüren en eski banka olan Banca Monte dei Paschi di Siena bankası önündeki Sallustio Bandini heykelini göstererek, bize bu zatı Avrupanın en eski bankasını kuran peder olarak takdim etti. Seyahat sonrasında hikayeyi sizlerle paylaşmadan önce Google babadan teyit etmek istediğimde bu muhterem kişinin 17. Yy yaşamış konuyla pek bir alakası olmayan muhterem bir zat olduğunu öğrendim. Sizlere önerim rehberlerin anlattığı hikayeleri güzel güzel dinleyin ama doğruluğunu başka kaynaklardan teyit etmeden başkalarıyla paylaşmayın.
Rehberimizin anlattığına göre Medici ailesi Leonarda da Vinci’nin muhteşem bir planıyla yıllardır alamadığı Siena şehrini basit bir hile yoluyla ele geçirir. Şehrin sağına soluna her tarafına kendi armasını asar. İki şehir arasındaki husumetin hala devam ettiği söylenir. Siena Floransa tarafından ele geçirildikten sonra başta bankacılık faaliyetleri olmak üzere birçok alanda etkinliğini kaybeder ve Siena halkı yüz yıllar boyunca dış ortamdan kapalı bir şekilde yanardağın krateri çevresinde yaşamını sürdürür. Şehir o günlerden günümüze neredeyse hiç bozulmadan gelmiştir. Sokaklardaki at bağlama yerleri hatta sokakların meşaleler ile aydınlatılmasını sağlayan düzenekleri vb . ile tam bir ortaçağ şehri görünümündedir.
Palio Yarışları
Ortaçağda futbol, basketbol, Formula1 vb. yarışlar henüz keşfedilmemiş olduğu için Floransa’nın fethinden sonra ahalinin tek eğlencesi Palio yarışları olmuştur. Palio di Siena ya da yerel olarak kısaca Il Palio, İtalya’nın Siena kentinde her yıl 2 Temmuz ve 16 Ağustos günlerinde olmak üzere iki kez düzenlenen geleneksel at yarışı oyunlarıdır.
Bu yarışlarda her bir at ve binicisi şehrin Contrada adı verilen 17 semtinden birini temsil eder. Yarış boyunca büyük bir insan topluluğu yarış atlarını izler. Her yıl bu popüler yarışı izlemek için Siena kentine dünyanın her yanından binlerce turist gelir.
Yarışa katılan tüm at ve biniciler temsil ediyor oldukları semtin renklerine ve simgelerine uygun olarak giyinirler: Aquila (Kartal), Bruco (Tırtıl), Chiocciola (Salyangoz), Civetta (Baykuş), Drago (Ejderha), Giraffa (Zürafa), Istrice (Kirpi), Leocorno (Tekboynuz), Lupa (Dişi kurt), Nicchio (Deniz kabuğu), Oca (Kaz), Onda (Dalga), Pantera (Kara Panter), Selva (Orman), Tartaruga (Tosbağa), Torre (Kule) ve Valdimontone (Montone olarak kısaltılır).
Bu yarışlar oldukça çekişmeli geçmektedir. Her semt bir yıl boyunca kendini temsil edecek atı ve biniciyi yarışa hazırlar. Atlar ve binicileri yarıştan önce semtin papazı tarafından kutsanır. Özel olarak beslenirler. Yarışmanın ödülü ise kazanan mahallenin bir yıl boyunca kaybedenler ile dalga geçme hakkının olması.
Paizza del Campo Meydanı’nda atların koştuğu bölgeye kırmızı toprak döşeniyor. Meydanın ortası iğne atsanız düşmeyecek kadar kalabalık. Seyircilerin ortada yarışanların bunun çevresinde koştuğu başka bir yarış yok. Önce görkemli ortaçağ kostümleriyle geçit töreni yapılıyor, sonra at yarışları. Hangi at kazanacağına dair bahisler tutuluyor. Herkes hangi atı tutuyorsa üstünde o atı temsil eden desenlerin olduğu eşarbı boynuna takıyor.
Yarış Piazza del Campo meydanında atılan bir turluk bir yarış . Sadece birkaç dakika sürüyor. Genelde en iç kulvarda yer alan yarışçılar kazanıyormuş. Yarışın bir diğer özelliği ise tam olarak ne zaman başlayacağının bilinmemesi. O gün içerisinde hakem herhangi bir anda yarışı başlatabiliyor. Bu nedenle iç kulvarda yer alabilmek için atlar birbirleri ile başlama saatine kadar kıyasıya tepişir. Yarış başladığında ise binicisi en hafifi olan ve en iç kulvarda yer alan at yarışın en büyük favorisi. Bu nedenle binicilerin ve atların ufak tefek ama bir o kadar da güçlü olması gerekmektedir.
Piazza del Campo meydanında onlarca cafe var. Rehberimiz burada Cappucino içip yanında Tiramisu yememizi önerdi. Biz San Gmignano’da yediğimiz güzel Lazanyaları ve Chianti şarabını henüz hazmedememiş olduğumuz için bu kısmı pas geçtik. Fakat Tiramisu yiyenler bizdekine göre değişik bulmuşlar. Muhallebi gibi bir kıvamı olduğunu söylediler. Açıkçası guruptaki yaşlı teyzeler tadını pek beğenmemişti.
Bugün yazımızı rehberimizin bize anlattığı bir başka Sümbül ağa hikayesi ile bitirelim;
Sümbül ağanın götürdüğü Chianti şarapları pardon şerbetleri sarayda büyük bir beğeni kopartınca Sümbül ağa İstanbul Pisa arasında tarifeli seferlere başlamış. Gel zaman git zaman ilk gün şarabını tattığı Sienalı tüccar ile arkadaşlığı ilerletmiş.
Sümbül ağa seferlerin birinde Sienalı tüccarı çok kederli görmüş.
Karadenizde gemilerin batmış gibi niye böyle kara kara düşünüyorsun demiş. Siena’da Tosbağa mahallesinin ağası olan Tüccar. Palio yarışları geliyor, bizim oğlan palio yarışlarında binici. Kendisi siz Osmanlılar gibi ufak tefek. Antremanlarda atı hızlı sürüyor ama yarışın başında itiş kakıştan telef olduğu için yarışa başlaması kısmet olmuyor. Bana Osmanlı daki gibi ufak tefek insanların nasıl böyle güçlü olduğunun sırı gerek demiş.
Bunun üzerine Sümbül ağa dert ettiğin şeye bak deyip, bir cebinden cezerye diğerinden mesir macunu çıkartıp tüccarın gözüne sokarcasına sallayıp aha gücün kaynağı budur demiş.
Sienalı tüccar çekinerek eline aldığı bu iki şeyi koklayıp ne olduğunu anlamaya çalışmış.
Sümbül ağa sen bunları dene faydasını görmezsen bana gelirsin demiş.
O yıl tarihinde ilk defa Palio’nun galibi yedikleri mesir macunu ve cezeryenin etkisinden olsa gerek Tartaruga (Tosbağa) mahallesi olmuş. Siena bu yeni yiyecekler ile çalkalanmış. Sienalılar ele geçirdikleri bir parça cezerye ve mesir macununu koklaya koklaya yeni bir yiyecek geliştirmişler. Bu yiyeceğin güç kaynağı olduğuna inanmışlar. Şu anda kilosu 25€-30€ dan satıyorlar. İsmini de güç veren anlamına gelen bir isim koymuşlar.
PanForte
Yarın: Venediğe Gidipte Gondola Binmemek Olmaz.
Bu yazı 9466 defa okundu
- Sonunu Düşünerek Yazıya Başla - 09/09/2016
- Hıdrellez - 11/11/2013
- Cehennem - 12/07/2013
Bir yanıt yazın