Motosikletle Ege Turumuz – Bozcaada – Assos
Konuk Yazar: Yazının orijinalini burada bulabilirsiniz.
Merhabalar,
İlk defa bir gezi planımı yazıya dökmek istedim. Mümkün olduğunca kısa tutmaya çalışacağım. Umarım okurken sıkılmazsınız. Ayrıca bu benim ilk blog çalışmam ve ilk kamp yapışım. Anlayacağınız bir çok çömezliklerle dolu bir yazı olacak sanırım :)
Eşimle beraber emektar düldülümüz, Regal Raptor 250E-9 2006 model motosikletimizle Ege turu yapmaya karar verdiğimizde çevremizden hoş tepkiler alamadık :) Haklı oldukları çok konular vardı elbette. Ancak hayalinizi gerçekleştirmek istiyorsanız bazı sıkıntıları göze almanız, kulaklarınızı tıkamanız ve gözünüzü karartıp harekete geçmeniz gerekiyor. Sağolsun, bu yolculukta da eşim beni destekleyerek hoş anılarla dolu bir hayalimi gerçekleştirmeme ve çok keyifli bir tatil geçirmeme yardımcı oldu. Tabi ki düldülünde hakkını yemeyelim, o da hiç sorun çıkarmadı. Bu kadar giriş yeterli sanırım :)
Planımız 30.08.2012 Perşembe günü sabah erkenden yola çıkarak ilk olarak Bozcaada, sonra Ayvalık, sonra İzmir ve en son olarak da Çeşme’ de son noktayı koymaktı. Geri dönüş yolunda da aynı güzergahı tersinden dönerek en çok beğendiğimiz yerde 1 – 2 gün arası konaklayıp İstanbul’ da turumuzu sonlandıracaktık. Konaklama işi için hedefimiz, kamp alanı bulduğumuz yerlerde çadır kampı yapmak, bulamadığımız yerlerde de pansiyon veya otel seçeneğini kullanmaktı. Daha önceden hiç bulunmadığımız bu bölgede mümkün olan en çok yeri görerek, zamandan bağımsız bir şekilde tatil yapmak ve deniz özlemimizi tamamen gidermek istiyorduk. Çok şükür ki, ufak değişikliklerle planımıza sadık kalarak her istediğimizi gerçekleştirdik :)
İlk olarak 29 Ağustos’ u 30 Ağustos’ a bağlayan gece heyacandan uyuyamadık ve ben gecenin bir yarısı aşağı inip motor bakımına başladım :) Biraz konforumuzu arttırabilmek için selelerin üzerine, t-shirt içerisine geçirilmiş yastıkları iple sabitledim. Renk olarak t-shirtler biraz uyumsuz kaldı, bu noktada biraz eleştiri aldık ama önemli olan konforumuzdu :) Sonrada, benim için işin en korku veren tarafı olan eşya yerleştirme işine koyulduk. Çadır tatili yapacağımız için çadırımız, şişme yatağımız, günlük kıyafetlerimiz ve ıvır – zıvırımızı düldülümüze yüklemek elbette kolay olmayacaktı :) Neyse ki eşim bu noktada gerçekten çok başarılı birisi. Hem tam kararında eşya seçimi yapması, hemde katlama konusundaki çığır açan kabiliyeti sayesinde düldülümüze güzel bir şekilde yerleşebildik. Son durumu aşağıdaki gibiydi :)
Km. saatinin resmini çekip hava yapmazsam olmaz tabi ki. Km. saati 21.095 km’ yi, normal saatte 05:00 sularını gösterirken yolculuğumuza başladık. Her şey güzeldi hoştu da havanın bize karşı bu kadar soğuk oluşu hiç iyi olmadı :) Güneşin doğmasını sabırsızlıkla bekliyorduk ancak batıya doğru yol aldığımız için güneş biraz kendini göstermesiyle bizim karanlığa dalışımız bir oluyordu. Aynadan arkaya baktığımda aydınlığı, ileriye baktığımda ise karanlığı görüyordum ve içimiz titriyordu. Birisi bana 250 CC motorla jet lag’ a girilebileceğini anlatsaydı hayatta inanmazdım herhalde :) Kendimize daha fazla eziyet etmemek için, bir dinlenme tesisinde durup kahvaltı etmeye ve çay içmeye karar verdik. Hatta birazda kestirdik ne yalan söyliyeyim :)
Rotamız belliydi, Eceabat üzerinden Çanakkale’ ye feribotla geçip oradan Geyikli’ ye kadar devam edecektik ve oradanda Bozcaada feribotuna binecektik. Daha önceden internetten baktığımız ve adada tek kamp yeri olan Ada Camping’ e gidip, çadırımızı kurup güzel bir uyku çekecektik. Geçen senede aynı tarihte Gökçeada turu yaptığımız için benzer bir güzergah kullanmıştık. Artık zafer bayramını Tekirdağ, Malkara ve Keşan bölgesinde kutlamalıyız şeklinde bir algıya sahip olduk :)
Eceabat’ ta feribot beklerken, hemen iskelenin yanında bulunan açık hava müzesi gözümüze ilişti ve gezinmeye başladık. Başarılı bir uygulama olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim. Emeği geçenlere gerçekten teşekkür ederiz.
Ve artık feribotumuz geldi. Motosikletli olmanın en büyük avantajını göreceğiniz yer sanırım feribotlardır. Metrelerce uzanan kuyruktan sıyrılıp feribota ilk sırada binmenin hazzı gerçekten paha biçilemez :)
Çanakkale’ de çok oyalanmadan biraz bozuk ama bir o kadarda keyifli olan Geyikli yolunda iskeleye doğru ilerliyoruz.
Ve Bozcaada’ ya ulaşıyoruz. Yorgun olduğumuz için feribottan iner inmez Ada Camping’ in yerini öğreniyoruz ve yaklaşık 5 km. daha sürerek Sulubahçe mevkindeki kamp yerine ulaşıyoruz. Adadaki tek kamp yeri olmasına rağmen bu kadar temiz, bu kadar bakımlı bir yerle karşılaşınca insan şaşırıyor doğrusu. Kamp alanında sinek bile yok, insanın inanası gelmiyor tabi. Ama zaten ada o kadar derli toplu ki burayada böyle bir kamp yeri yakışırdı açıkcası.
Konaklama fiyatı kişi başı 15 TL. Kampçı arkadaşlara biraz pahalı gelecektir ama bu parayı sonuna kadar hakediyor. İçerisinde kullanabileceğiniz buzdolapları, mangallar, mutfak vs.. bulunuyor. Tuvalet ve duşları tertemiz ve sürekli sıcak su bulunuyor. Biraz farkla bütün ihtiyacınız olan yiyecek ve içeceği kamp yeri size sağlıyor. 2 TL’ ye 1.5 LT Erikli suyu en soğuğundan temin edebiliyorsunuz. Ayrıca ücreti karşılığında kahvaltı ve yemek temin edebiliyorsunuz. Hemde kredi kartı geçiyor, daha ne olsun? :)
Hemen çadırımızı kurup, eşyalarımızı yerleştiriyoruz. Sonrasında koştura koştura sahile iniyoruz ve masmavi bir güzellikle karşılaşıyoruz. Gerçekten çarşaf gibi bir deniz. Ama oda ne, su çivi gibi. Ben ki soğuk suyu seven adam, denizde 5 dk. zor durur haldeyim :) Biraz burkuluyoruz ama ada ve kamp yerimiz o kadar güzel ki hiç bir şey keyfimizi bozamıyor. Sahilde biraz daha keyif yaptıktan sonra kamp alanına gelip duşumuzu alıp, hem gezmek hemde karnımızı doyurmak için merkeze iniyoruz.
Güveç isminde bir restorant buluyoruzki akıllara zarar. O fiyatlara o kalite, o lezzet gerçekten inanması çok zor. Zeytinyağlıları, fırında makarnası ve özellikle işkembe çorbasının lezzetine inanamıyoruz. İddia ediyorum daha önce bu lezzette bir işkembe çorbası içmiş olamazsınız. Yolunuz düşerse adayı gezmeye buradan başlayın bence :)
Yemekten sonra adanın merkezini, bütün sokak aralarını büyük bir hayranlıkla dolaşıyoruz. Hayalini kurduğumuz yerden çok farklı, çok huzur dolu bir yer. Yorgun olduğumuz ve ertesi sabah yapacak çok işimiz olduğu için kamp alanına dönüp, deliksiz bir uyku çekiyoruz.
Sabah erkenden kalkıp adanın merkezinde bir çay bahçesine girip kahvaltımızı ediyoruz ve başlıyoruz adanın koylarını gezmeye.
Koylara giden yollar çok güzel, çok bakir insanın her yerde durup resim çekesi geliyor.
İlk koyda durup deniz molamızı veriyoruz. Gerçekten deniz mükemmel duruyor, her yerde dibi gözüküyor suyun. Mavinin bütün tonları karşımızda ama su gerçekten soğuk.Denizde 10 – 15 dk. insan zor duruyor.
Denize girip çıktıktan sonra, biraz mekan hakkında bilgi almak için FourSquare’ e giriyoruz ve yorumları okuyoruz. Meğerse burası her zaman soğukmuş, Temmuz’ un 15’ inde gelenlerde aynı şikayette bulununca şansımızı fazla zorlamıyoruz :)
Daha gezecek çok yerimiz olduğu için, bir koyda denize girip biraz kuruyup hemen yola koyuluyoruz. Gerçekten bütün koyların manzarası çok güzel. İnsan resim çekmelere, seyretmelere doyamıyor.
Daha ıssız bir koy buluyoruz, daha bakir bir yapısı var. Burada da hemen bir deniz molası veriyoruz. Zaten kıyı şeridinden devam ettiğimiz için buranında buz gibi olması bizi şaşırtmıyor :)
Kuruduktan sonra yola çıkıyoruz ve koyun yukardan görüntüsünü fotoğraflıyoruz.
Bu arada adanın her yeri çok temiz, belediyesi mükemmel çalışıyor. Hiç bir yerde çöp göremiyorsunuz. Ne zaman çöp atmak için sağınıza solunuza dönseniz, muhakkak bir çöp kutusu bulabiliyorsunuz :) Her şey en ince detayına kadar düşünülmüş. Ada da poşet kullanılmıyor, marketler aldıklarınızı poşet yerine kese kağıtlarıyla veriyorlar. Belli ki çok yürekten bir çalışma gerçekleştirilmiş. Helal olsun Bozcaada Belediyesi.
Burasıda Akvaryum Koyu. İsmini hak eden bir yer olduğunu görünce anlayabilirsiniz.Tabi ki soğukluk devam ediyor :)
Akvaryum koyunun arka tarafı. Nedense insanlar buradan girmeyi tercih etmiyorlar ama burası da mükemmel.
Rüzgar güllerinin bulunduğu Rüzgar Tepe’ ye doğru yola çıkıyoruz. Biraz gezindikten sonra buraya akşam güneş batımını seyretmeye gelindiğini öğreniyoruz.
Rüzgar güllerinin girişinde bu faydalı bilgi bulunuyor. İnsan okuyunca, doğal enerjinin ne kadar üzerine düşmemiz gereken bir konu olduğunu daha net anlayabiliyor.
Sonra adanın gezmediğimiz yeri kalmasın diye, akşam buraya tekrar gelmek üzere buradan ayrılıyoruz.
Çok güzel bir manzara, çok güzel renk geçişleri. Güneşin denize dalışını saniye saniye seyrediyoruz. Ada’ ya yolunuz düşerse kesinlikle bu zevkten kendinizi mahrum bırakmayın.
Şanslı bir günümüzdeyiz, güneşi batırdıktan sonra arkamıza döndüğümüzde çok güzel bir dolunayla karşı karşıya kalıyoruz. Güneş kadar olmasada, o da kendi çapında aydınlatma görevine devam ediyor :)
Daha sonra Ada’ nın merkezine inerek karnımızı doyuruyoruz ve eşimle beraber son kontrollerimizi yapmak için haritayı çıkarıyoruz. Gezmediğimiz bir nokta kalmadığına karar verip, yarın bu güzel yerden ayrılıp yolumuza devam etme kararı alıyoruz.
Sabah kalkıp son bir kahvaltı edip, el sallayarak buradan ayrılıyoruz.
Feribotta nereye gitsek diye yine haritaları kontrol ediyoruz. Assos’ a gitsek mi yoksa direkt Ayvalık’ a doğru mu yol alsak diye araştırmalar yaparken, kamp yeri bulmakta zorlanmamak, çok yorulmamak vs.. gibi durumlar için Ayvalık’ a gitme kararı alıyoruz.
Tabi ki hayat sadece bizim planlarımızdan ibaret değil :) Yol bizi Assos’ a çıkarıyor. İyi ki de çıkarıyor, çünkü burayı görmeseydim çok üzülürdüm.
Yolda karşılaştığımız insanlara nerelere gitmemiz gerektiğini soruyoruz. Zaten 2 bölüm varmış, birisi kalenin sağ tarafından inilen yoldan gidilen Antik Liman, diğeride sol taraftan gidilen Kadırga Koyu.
Denize nereden girelim, sıcaklığı nasıldır diye sorduğumuzda, bizim denizimiz her zaman soğuktur diye bizi tersliyorlar :) Bizde peki deyip Antik Liman’ a doğru sağ taraftan inişe geçiyoruz.
Denize Kadırga Koyu’ ndan girmemizi tavsiye ettiler. Bizde bu sebeple ilk olarak Antik Liman’ ı görelim dedik.
Virajlı ve bir o kadar da güzel manzarası olan bir yoldan aşağı doğru süzülüyoruz. Manzarayı gördükçe aşağı inmek için sabırsızlanıyoruz.
Meydana iniyoruz. Daracık sokaklar bulunan, taş ev pansiyonlar var. Açıkçası sokaklar çok dar ve çok ufak bir yer olduğu için biraz insanı boğuyor.
İçini merak ettiğimden bir pansiyonun içine dalıyorum. İçleri gayet güzel modernize edilmiş, şirin odalar. Eylül ayında kişi başı Oda + Kahvaltı + Akşam yemeği 60 TL gibi bir fiyat alıyoruz.
Burada bir gün geçirsek mi diye düşünürken gezecek yer olmaması ve sokakların o basık yapısı bizi kararımızdan vaz geçiriyor.
Yalnız bu doğal manzaraya bakmalara doyamıyoruz :)
Havanın sıcaklığı ve kıyafetler bizi bunalttığı için alel acele Kadırga Koyu’ nu buluyoruz ve oranında doğallığına hayran kalıyoruz.
Bize denizin soğuk olduğunu söyledikleri için biraz tereddüt edip kendimizi sulara bırakıyoruz. Ama o da ne, deniz mükemmel :) Sevincimiz üçe dörde katlanıyor. Sanırım buranın denizine soğuk diyen insanlar ömürlerinde hiç Bozcaada’ ya gitmemişler :)
Sahilde şezlonglardan, şemsiyelerden ve duşlardan ücretsiz bir şekilde faydalanabiliyorsunuz. Gittiğimiz her yerde kazıklanmaya alıştığımız için buna inanmamız biraz zaman alıyor :) Deniz tertemiz ve hemen derinleşiyor. Yani çok yorulmadan hemen boy diye tabir edilen yere gelebiliyorsunuz :)
Arka tarafta büfeler ve kamp yerleri bulunuyor. İstediğiniz şeyleri oradan temin edebiliyorsunuz. Yeşillikler içerisinde, denize sıfır sayılabilecek kamp yerleri bulunuyor. Bir tanesiyle konuştuk, dolap, elektrik vs.. her şey bulunuyor ve gecelik çadır fiyatının 20 TL olduğunu öğreniyoruz. İçeriyi gezmedik ama temiz bir yere benziyordu.
Bunun dışında uzun ve kum olmayan bir sahili var. Bizde burayı değerlendirip, Bozcaada’ nın soğuk suyunun acısını çıkarıyoruz :)
Yolumuz uzun olduğu için burada da kalmama kararı alıp, yola çıkıyoruz. Yolda denize sıfır, mükemmel yerlerde kamp yerleri karşımıza çıkıyor. İstanbul’ a dönerken bu yolu kullanıp, 1 – 2 gün burada kalmayı planlıyoruz ve yolumuza devam ediyoruz.
Küçükkuyu’yu çok duyduğumuz ve merak ettiğimiz için yol üzerinde buraya sapıyoruz. Şansımıza mı bilmiyorum ama denizi çok yosunlu ve pis olduğundan, ayrıca bir tatil yerinden çok bir şehre benzemesinden burayı beğenmiyoruz ve çok oyalanmadan yola devam ediyoruz.
Daha önceden Akçay’ı gördüğümüz için Akçay’a sapmadan yola devam ediyoruz.
Bu yazı 3840 defa okundu
- Motosikletle Ege Turumuz – Alaçatı – Çeşme - 31/01/2013
- Motosikletle Ege Turumuz – Ayvalık – İzmir - 30/01/2013
- Motosikletle Ege Turumuz – Bozcaada – Assos - 29/01/2013
Bir yanıt yazın