Fethiye Yolunda…
Merhabalar…
Uzun bir aradan sonra, Kaş&Kalkan yazısının devamı olan Fethiye yazısıyla sizlerleyim:) Eveeettt nerde kalmıştık? Güzel bir Kaş gününe uyandıktan sonra, havuz kenarında kahvaltımızı yapıp yolcumuz Gültekin’in gelmesini beklerken son bir Kaş turu attık. Yolcumuzun gelmesiyle birlikte Fethiye’ye doğru eğlenceli yolculuğumuz başladı.
Yolumuzun üstündeki Kaputaş plajını doya doya tekrar seyretmek için bir mola verip manzaranın tadına vararak güzel fotoğraflar çektik. Ardından rotamızı Xanthos’a çevirdik. Daha önce ziyaret ettiğimiz bu antik kenti sevgili arkadaşımız Gültekin’e de tanıtmak istedik. Fethiye’ye 46 km uzaklıkta, Kınık köyü yakınlarında bulunan Xanthos, Antik Çağ’da Likya’nın en büyük idari merkeziymiş. M.Ö. 545’te Perslerin egemenliğine girene kadar bağımsız olan kent, bundan yaklaşık olarak yüzyıl kadar sonra tamamıyla yanmış.
Bu yangından sonra şehir tekrar inşa edilmiş, hatta M.Ö. II. yy.da Likya Birliği’nin başkenti olma görevini üstlenmiş.
Daha sonra Romalıların kontrolüne giren kent, bundan sonra Bizans egemenliğine girmiş ve 7. yy.daki Arap akınlarına kadar Bizans egemenliğinde kalmış.
Yerleşen her uygarlığın inşa ettirdiği yapılarda Likya gelenekleri, Helenistik ve Roma dönemi etkilerini gösteren bu merkez 1988 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alınmış.
Ziyaret Saatleri :
Nisan -Ekim 09.00-19.00
Kasım-Mart 08.30-17.00
Örenyeri haftanın her günü ziyarete açık.
Xanthos Örenyeri Giriş Ücreti: 5 TL
Antik dünyaya uzandıktan sonra öğle vaktinin sıcak saatlerini Saklıkent’deki gölge mekanlarda geçirelim dedik. Saklıkent Kanyonu, yaklaşık 15 km uzunluğunda, içinde Bey Dağları’nın kaynak suyunu bulunduran eşine az rastlanır bir doğa harikası. Akıntı çok şiddetli ve suyu soğuk. Fethiye’ye gelmeden Saklıkent-Kemer kavşağından, Saklıkent istikametine doğru hareket ettiğinizde, 32 km mesafe uzaklıkta.Kanyonun keşfi ise çok yakın bir tarihe dayanmakta. Rivayetlere göre bir çobanın keçisini buraya kaçırması sonucunda keçisinin peşinden gitmesiyle keşfettiği kanyon, çevre yerleşkelerde merak konusu olmuş. Çobanın burayı bildirmesinin ardından Çevre ve Orman Bakanlığı’nın Saklıkent’i Milli Park ilan etmiş, özel firmalarında da desteği ile Saklıkent bugünkü halini almış.
Su kenarında kurulmuş güzel bir mekanda oturup keyifli bir zaman geçirdik. Gültekin kahvaltısını ederken eee biz de boş durmayıp birşeyler yedik tabi :p Ardından ben mekandaki kürekli botlara binip çocuklar gibi eğlendim. Teknik yardımcım Suyadal’ın engin bilgileri sayesinde başarılı bir kürek çekme macerası yaşamış oldum. Biz suda eğlenirken Gültekin de hamak sefası sürdü. Baktım Gültekin derin uykuya dalmış, küreğimin ucuyla azıcık su attım kendisine :) Muzurluk yaptım azıcık :)
Kıyafet değişiminden sonra Saklıkent’i biraz turlayıp yolumuza devam ettik. Daha çok fazla yol almamışken Gizlikent diye bir tabela gördük ve girip neymiş diye bakmak istedik ve sonra iyi ki de girmişiz dedik.
Doğanın yaratmış olduğu eşsiz güzellikteki Gizlikent Şelalesi, Fethiye ve çevresinin tek doğal şelalesiymiş.
Şelaleye ulaşmak için 250m’lik kısa bir konyon geçmeniz gerekiyor. Kanyonun her bir köşesi su damlacıklarının oluşturduğu sarkıklıklarla kaplı ve kanyonun içerisi tam bir yayla havasıyla kaplı. Şelalenin dinlendiren ve huzur veren su çağıltısı ruhunuzu okşuyor.
Mekanda bir restaurant mevcut, arabayı bırakmak için 5 TL ücret alıyorlar. Arabayı bıraktıktan sonra hemen şelaleye doğru yola koyulduk. İlk olarak çok sayıda basamaktan oluşan merdivenleri inmeniz gerekiyor.
Tabi inerken kolay da çıkışını düşünmek çok da hoş değil. Ardından kanyonun girişine geliyoruz. Burada lastik ayakkabı kiralayan ve çay satan ufak bir tezgah var. Bizim süper sonik sandaletlerimiz olduğu için lastik ayakkabıya ihtiyaç duymadık ama Gültekin ayakkabılarını değiştirdi.
Ardından kanyondaki yürüyüşümüze başladık. Sevgili Gültekin bütün tatilde olduğu gibi yine telefon kulağında yürüyordu suların içinde. Kendisini uyardık ama bizi dinlemedi. Zevkli yürüyüşümüzün ardından şelalaye ulaştık ve ortamın tadını çıkardık. Dönüş yolunda Gültekin’in ayağı kayınca kaçınılmaz son gerçekleşti:) Gültekin ve telefonu suda… Tabi hemen telefonu kurtarma operasyonu gerçekleşti. Merak etmeyin telefon iyi ve çalışıyor. Gültekin mi? O da ıslak :)
Biz dedik o kadar ama sakalımız yok ki dinlesin :p Neyse arabaya ulaşınca üzerini değiştirip yolculuğa kuru giysilerle devam etti.
Evet yol üstünde bu kadar gezdikten sonra Fethiye’nin Çalış kasabasına vardık, saat akşam 5 civarıydı. Fethiye ve Ölüdeniz maceralarımızla bir sonraki yazıda görüşmek üzere :)
Bu yazı 3346 defa okundu
- Maymunlar Cehennemi: Şafak Vakti - 08/05/2015
- Herkül: Özgürlük Savaşçısı - 20/03/2015
- Cehennem Melekleri 3 - 11/03/2015
Bir yanıt yazın