Chicago’ludan Ne Eksiğimiz Var!
Bundan 18 yıl önce ilk defa seyrettiğim müzikal bir broadway müzikal olan “joseph and amazing technicolor dreamcoat” müzikaliydi. Bu müzikali 1921 yılında inşa edilmiş olan Chicago Tiyatrosu’nun büyüleyici atmosferinde seyretmiştim. Müzikal beni içersine almış, çekmiş muhteşem bir iki saat geçirmemi sağlamıştı. Bütün kutsal kitaplarda geçen ortak bir hikayenin bu kadar eğlenceli bir şekilde anlatılıyor olması beni etkilemişti. Oyuncuların performanları müzikler tek kelime ile muhteşemdi. Bir broadway müzikalinin ne demek olduğunu ancak yıllar içinde bir çok müzikal gösteriyi izledikten sonra çok daha iyi anladım.
Genelde müzikalleri severim. Eğlencelidirler. Eğlendirerek bir şeyleri insanlara öğretirler. Sıkılmazsınız. Hoşça vakit geçirirsiniz. Lakin müzikal oynamak tiyatro oyuncusu için zordur. Dram performansınızın yanı sıra şarkılara kusursuz bir şekilde eşlik etmek gerekir. Sadece şarkı söylemek yetmez, danslar ile sahnenin bir ucundan bir ucuna koşturmak gerekir. Bu arada şarkılar, replikler, sahne girişlerini kaçırmamayı gerektiren yüksek bir performans sergilenmesini gerektirir. Ayrıca diğer tiyatro gösterilerine göre müzikaller daha geniş bir kadro ile sergilendikleri için üstün performans gösteren oyuncuların yanında diğer oyuncuların performansları daha sönük ve sıradan kalabilir. Çünkü seyirci anında oyuncuları kıyaslayabilir.
İlk seyrettiğim müzikalden bu yana aradan geçen yaklaşık 20 yılda gerek şehir tiyatrolarında gerekse devlet tiyatrolarında bir çok müzikal izleme fırsatım oldu. İzlediğim müzikallerde genel olarak diğer tiyatro oyunlarından daha büyük keyif aldım. Buna rağmen ya oyuncuların müziğe eşliğinde aksamalar ya da orkestranın müziğin hakkını tam olarak verememesi gibi durumlar ile sıkça karşılaşım. İzlediğim müzikallerin çoğu bir kaç tecrübeli başrol oyuncusunun üstün performansı ile kotarılmış oyunlardı. Başrol oyuncuları dışında yan rollerde bu işte daha pişmesi gereken oyuncuların çabalarıyla ancak sıradan bir performans sergilediklerini gördüm.
Sidikli kasabası müzikali ise seyrettiğim diğer müzikallerden farklıydı.Sidikli kasabası müzikalini oyunu üç değişik açıdan değerlendirmek istiyorum.
Oyuna müziKALİTE ve oyuncuların sahne performansı açısından baktığımızda bence oyun mükemmele yakındı. Bu açıdan değerlendirdiğimizde son yıllarda izlediğim en iyi müzikal olduğunu canı gönülden söyleyebilirim. Bir kere orkestranın broadway müzikali uyarlamasındaki her notanın hakkını tam anlamıyla verdiğini düşünüyorum. İki saat boyunca bir çok konserde görmeyeceğimiz canlı bir performansı eksiksiz yerine getirdiler. Orkestra ile oyuncuların birbiriyle uyumu muhteşemdi. Hiç bir yerde aksamadılar. Müziğe giriş ve çıkışta sahneler arası geçişte birbirlerini tamamlayan muhteşem bir performans sergilediler.
Oyunucuların dansları da çok başarılıydı. Bütün o dansların ve şarkıların arasında müthiş bir nefes kontrolü ile repliklerini en doğru vurgu ile gayet net ve anlaşılır şekilde seyriciye ilettiler. Başrol oyuncusu ile diğer oyuncular arasında performans açısından hiç bir fark yoktu. Bence 20 oyuncunun herbiri de sergiledikleri performanslar ile birer başrol oyuncusuydu. Sahnede oyunculuk ve sahne performansı açısından gerçek bir Broadway müzikalinden farkları yoktu. Tüm oyuncuları ve orkestrayı sergiledikleri oyun nedeni ile canı gönülden avuçlarımın içi patlayıncaya kadar alkışlarım.
İkinci olarak müzikalin anlattığı hikayeye gelince. İnsanların en temel hak ve hürriyetleri için mücadele etmeleri, korku ile değil, özgürce yaşamaları gerektiğini müzikal bir üslupla ve metaforlarla anlatıyor. Eğer sahnedeki hızlı tempolu performans sırasında gerçekte anlatılmak isteneni ve metaforları kaçırırsanız müzakalin adında belirtildiği üzere hikaye sidikli, gübreli bir hale gelebilir. Ben oyunu izlerken arada geçen sidik kelimesini eğitim, sağlık, su, seyahat özgürlüğü, yürüyüş hakkı ve buna benzer bir çok sıralayabileceğimiz, insanı insan yapan temel hakları ve özgürlükler kavramları ile kafamda değiştirerek seyrettim. O zaman benim için hikaye daha anlaşılır ve çarpıcı oldu. Aslında hikaye yirmi yıl öncesinden başlamış bir değişimin geldiği noktayı anlatıyor. Bende bu hikayeye göre hayatımızda 10 yıl önce başlayan bazı değişiklikleri gözden geçirerek diğer deyişle Hedef 2023 Türkiyesini başka bir pencereden görme şansım oldu.
Son olarak oyunu sahne ve oyunun sahnelenmesi açısından değerlendirmek istiyorum. Nerede Chicago Theater nerede Cevahir Sahne 1. Oyunu seyrettiğimiz sahne lise müsamerelerinin yapıldığı sahne gibi kalıyor yanında. Sahnede devleşen kadro böylesine küçük sahneye hem oyunculuklarıyla hem de gerçek anlamda sığamadılar. Taştılar! Cevahirin küçük basık, ses düzeni aksayan ortamı bu güzel geceyi gölgeleyen tek etmendi. Seyircilerin oyundan yeterince keyif almasını engeller nitelikteydi.
Oyunucların sahne performansları ile devleşerek sığamadıkları sahne çok küçük ve yetersiz kaldı. Bu kadar emekle hazırlanmış ve oyunculuk açısından broadway müzikallerinin hiçte altında kalmayacak bir sahne performansının sergilendiği bir oyun için 13.5 milyon nüfusa sahip İstanbulda bu oyunun sergilenebileceği büyüklükte bir sahne olmaması çok üzücü. Sahne çok daha rahat ve geniş olabilir prodüksüyon oyuncu performansını çok daha üst seviyelere taşıyabilecek sahne tasarımı ve görsel uygulamları ile sunulabilirdi. Bunu başardığımız zaman ancak bizlerde Broadway müzikalleri gibi dünya markaları üretebiliriz.
İstanbulun böyle bir müzikali taşıyacak ve sergileyecek kapasitede bir sahneye kavuşmasını yetkililerden bir vatandaş, bir izleyici olarak talep etmenin en temel insan hakkımız olduğunu düşünüyorum. Henüz oyunu izlememiş olanların bu oyunu kaçırmaması gerektiği kanısındayım ve en kısa zamanda izlemelerini öneririm.
İstanbul (sidikli) Kasabası halkı için acilen daha büyük bir sahne istiyoruz!
Chicagolu’dan ne eksiğimiz var!
Bu yazı 1100 defa okundu
- Sonunu Düşünerek Yazıya Başla - 09/09/2016
- Hıdrellez - 11/11/2013
- Cehennem - 12/07/2013
Bir yanıt yazın