Roma’da Bayram
Roma’dan ayrılmadan önceki son günümüz ve bayramın üçüncü gününde, İstanbul’a geldiğinden beridir bir iade-i ziyarette bulunmayı düşündüğüm Papa XVI. Benedictus’u görme umuduyla Vatican’a doğru yola çıktık. Roma Belediyesi bizim İstanbul’dan geleceğimizi duymuş olmalı ki şehrin en güzel turistik yerlerine giden metro hattını (A) tam da bizim orada olacağımız 3 günlük süreyi de kapsayacak şekilde bakıma almış. Dolayısıyla otobüslerde oluşan yoğunlukla, bize metrobüsü aratmayan kardeş şehir Roma’nın belediye başkanına da sevgilerimizi ilettik.
St. Pietro Meydanı, ilk gördüğünüz andan itibaren heybeti ve hemen ilerisindeki 137 metrelik kubbe ile sizi etkilemeyi başarıyor. Yine dönemin ünlü sanatkarı ve bir başka ninja kaplumbağa olan Michalengelo tarafından tasarlanan bu ikili, meydan, içerisindeki çeşme, West Ponente rölyefi(hava) gibi ufak Bernini dokunuşları ile süslenmiş. Bu meydan ve bazilika, ismini ilk Papa olan ve İsa’nın 12 havarisinden birisi olan Petrus’tan alır. Tarihsel bazı bulgulara göre Aziz Petrus’un mezarı da de 4. Yüzyılda buraya inşa edilen ilk kilisenin temel kısmında yer almaktadır.
Öncelikle buraya gelecekler için yapmam gereken bir uyarı var. Hava isterse 55 derece olsun dizlerinize kadar ya da daha uzun bir şort/pantolon ya da etek giymeniz gerekiyor. Bunun yanı sıra omuzlarınızı örten bir üst giymeniz gerekiyor. Kapıdan döndürülen çok sayıda askılı bayan ve atletli erkeğin yanı sıra neredeyse üst bacağı görülen herkesi sıradan çıkartıp bacaklarınızı örtün diye uyarıyorlar. Bu durum çok şekilsel bir durum çünkü transparan bir şalı belinize sardığınızda ya da transparan bir etek giydiğinizde kimse sizi durdurmuyor.
Gelelim 60.000 kişilik bazilikanın içine. Her köşesinde ayrı bir sanat eseri, ve kubbenin tam altında devasa bir sunak (altar) bulunan bazilika 3 ayrı tasarım sonucunda bugünkü halini almış. Bazilika içerisindeki görevlilerde genel bir tedirginlik mevcut ve bu bazen rahatsız edici olabiliyor. Ayrıca İngilizce konusunda diğer turistik merkezlerdeki görevlilerin aksine epeyce zayıflar. Mesela tüm Papa’ların isimlerinin yazılı olduğu bir mermer duvarın önünde durup fotoğraf çekmek istediğimde oradaki görevli yürümeye devam etmemi rica etti. Oysaki google’a da bunu aradığınızda tüm Papa’ların isimlerini tarihleriyle bulabiliyorsunuz. Bunun haricinde her ne kadar bizim için turistik bir yer olsa da, adı üstünde bir bazilika olduğu için hâlihazırda süregelen bir ayine denk gelmeniz de yüksek olasılık. Dolayısıyla yüksek sesle konuşmak da hoş karşılanmıyor. Sunak’ın karşısında sağ tarafta kalan neredeyse gizli merdivenlerden aşağıya indiğinizde ise fotoğraf çekmenin ve yüksek sesle konuşmanın kesinlikle yasak olduğu mezar dairesine inmiş oluyorsunuz. Birçok Papa’nın mezarının bulunduğu odadan geçtikten sonra Cupola (kubbe) girişine çıkıyorsunuz.
Bu meşhur kubbeye asansörle çıkmak için €7 verip 320 basamak çıkmanız ya da €5 verip 550 basamak çıkmanız gerekiyor. Klostrofobik (kapalı alan korkusu olan) kişilere kesinlikle tavsiye etmeyeceğim merdiven yolu epey zahmetli ve dar koridorlardan ve minare merdivenlerinden oluşuyor. Özellikle uzak doğulu turistler her delikten bir resim çekmeye çalıştıkları için 1 kişinin zor sığdığı koridorlarda havalandırma yarıklarından fotoğraf çekmelerini beklemek cinayet sebebi olabilir. Ancak bu kadar zahmet ve sıkıntıdan sonra vardığınız noktadaki manzara benzersiz. Tüm St. Pietro Meydanı’nı ve tüm Roma’yı ayaklarınızın altına seren bu balkon özellikle fotoğraf meraklıları için kaçırılmaması gereken bir görüntü.
Sistine Şapelinin önündeki kuyruğu gördükten sonra, epeyce acıkmanın da verdiği etkiyle Vatikan gezimizi bu noktada tamamladık ve ara sokaklardan birindeki bir cafe’ye oturup 1 salata, 1 spagetti, 2 cola içtik (kişi başı €8). Hesabı ödedikten sonra Castel Sant’Angelo’ya (aydınlanma kilisesi – church of illumination) doğru yürümeye başladık. Melekler Kalesi olarak bilinen bu kale Roma İmparatoru Hadrian tarafından kendisi ve ailesine mezar olması için yaptırılmış ancak zamanla Papalık ordusu için bir hisar olarak kullanılmıştır. Tehlike anında Papa’ların korunması için il Pasetto adı verilen ve Papa’lık ofisinin yakınlarındaki bir kapıdan direkt bu kalenin içine uzanan bir geçit de bulunmaktadır. Batı kanadında çay bahçeleri ve içerisinde de manzaralı bir cafe’si bulunan kaleyi gezmek isterseniz €8’luk bir giriş ücreti bulunuyor. Bunun haricinde Temmuz ve Ağustos aylarında belli günlerde gece gösterimi yapılan kale’de normalde girilmesi yasak olan Pasetto ve zindanlar bölümleri de açık oluyor.
Kalenin kapısının hemen karşısındaki Melekler Köprüsünden geçip şehir merkezine doğru bir otobüse bindik. Daha önce gezdiğiniz yerlerdeki otobüs duraklarını harita üzerinde not alabilirseniz otobüsle ulaşım konusunda çok sıkıntı yaşamazsınız. Keza tüm duraklarda gelen otobüsler ve bunların hangi duraklara gittikleri bilgisi mevcut. Vt.Emanuelle II caddesi üzerinde otobüsten inip Roma’da yediğim en başarılı dondurmalardan birisi olan Vice’dan da 2’şer top dondurma aldıktan sonra (kişi başı €2) daha önce uğradığımızda kapalı olan Pazar yeri Campo de Fiori’ye doğru yürüdük.
Çoğunlukla yiyecek ağırlıklı olan pazarda zeytinyağı, balsamik sos, limoncello, parmesan, makarna gibi İtalya’ya özgü gıda ve hediyelik eşyalar bulunuyor. Canlı ve renkli bir pazar yeri olan meydan, akşam pazar toplandıktan sonra da üniversiteli gençler için bir toplanma alanı oluyor. Buradan çıkıp barberini meydanına doğru giderken daha önce dikkat etmediğimiz (şehrin dokusuna uygun dış kaplama yapıldığı için) bir AVM gördük. Roma’da gördüğümüz ilk AVM olan bu güzel klimalı mekanda biraz gezindikten sonra tekrar otobüse bindik. Barberini Meydanının batı köşesinde bulunan Pery’s Bar’a oturduk ve lazanya/pizza/makarna, salata, bira/alkolsüz içecek, tramisu ve kahveden oluşan menümüzü keyifli bir şekilde bitirdik(kişi başı €13). Pery’s Bar, biraz sıkış tıkış bir yer olmasına rağmen güler güzlü garsonları, hızlı ve kaliteli servisiyle bizden tam puan aldı. Alessio’ya bir daha geldiğimizde buraya da uğrayacağımıza dair söz verdikten sonra epeyce yorulmuş olarak otelimize döndük.
Tazelenip, valizimizi hazırladıktan sonra ufak bir tur değerlendirmesi yapıp dinlenmeye çekildik. Ertesi sabah kahvaltı ve check-out’umuzu biraz erken yaptık. Otelimizin yan sokağında hafta içi açılan pazardan geçip Termini’ye doğru yürüdük. Termini’de alt kattaki marketten 1-2 alışveriş yapıp halen epeyce vaktimiz olduğunu görünce taksiden vazgeçip, yaklaşık yarım saatte bir kalkan havalimanı shuttle’larından biri ile gitmeye karar verdik. Kişi başı €4 tutan bu otobüsleri vaktiniz varsa kesinlikle tavsiye ederim. Ortalama 40 – 45 dakikada havalimanına varıyorlar ve taksiye nazaran size duty free’de harcamak için epeyce bir Euro bırakıyorlar.
14.45 olan uçuşumuz için saat 12’de havalimanına varmıştık. Biraz beklememiz gerekir diye düşünürken check-in’in açıldığını görüp hemen o işi hallettik ve iç taraftaki duty free’lerde gezinmeye başladık. Sonrasında da muhteşem dilim pizzaları olan bir kafede bir şeyler atıştırdık(€4). Fiumicino havalimanında sigara içecekseniz G terminali 8 no’lu salona gitmek zorundasınız. Öncelikle bir tren ile G terminaline gittikten sonra 8 no’lu gaz odasına giriyorsunuz ve sigara içtiğinize pişman olarak oradan çıkıyorsunuz. Neyse ki artık benim için bu tarz şeyler söz konusu değil ancak sigara içen birisiyseniz ve havalimanına girmeden önce içmenizi öneririm. Pegasus ile olan dönüş yolculuğumuz tam zamanında başladı ve uzun zamandır beklenen gezi, ardında çok keyifli izler bırakarak noktalandı.
Roma Yazı Dizisi
Bu yazı 3207 defa okundu
- Hasdal’dan Mektubum Var - 19/12/2013
- Hobbit: Smaug’un Çorak Toprakları - 13/12/2013
- Ofiste Sıcak Saatler - 19/04/2013
Bir yanıt yazın