Sizin Oyununuz Hangisi?
Oğlum neredeyse iki yaşına yaklaştı. İyice dillendi.
Yaşıtlarına göre kelime dağarcığının ileride olduğunu görebiliyoruz. Özellikle yaşıtları olan kızlarla yeni tanıştığında büyük bir heyacanla
Meğhaba…
Bebek.
Kardişşşş nassın.
Adınn nee?
Adım Boya
Şeklinde muhabbet kurmaya çalışsa da yaşıtı olanlardan aynı oranda cevap alamıyor. Diğer taraftan söylediği pek çok şeyi bizler anlıyor olsak da o yaştaki bir çocuktan uzun cümleler kurarak derdini tam anlamıyla anlatmasını bekleyemiyorsunuz.
Çocuğun doğması ile ebeveyn olarak işiniz bitmiyor. Aslında o noktada işiniz yeni başlıyor. Çocuk doğduğunda ilk iki yaşa kadar temel işiniz onu beslemek, altını değiştirmek, gazını çıkartmak vb. temel fiziksel ihtiyaçlarını karşılamak oluyor. Bunlar ilk başlarda zor gelsede zaman ilerledikçe aslında bunların bilgisayar oyunlarındaki level 1 olduğunu esas zorlukların arkadan geldiğini görüyorsunuz.
Büyüklerimizin her zaman dediği gibi çocuk büyüdükçe dertleri de büyüyor. Eskiden sizden beklentisi temel fiziksel ihtiyaçlarının karşılanması iken bu ilerleyen zamanlarda onunla oyun oynamak vakit geçirmek, vb şekilde bazı sosyal ihtiyaçlarının karşılanmasına doğru değişiyor ve bu süreç ömür boyunca artarak devam ediyor.
Çalışan biri olarak oğlumla az vakit geçirebiliyorum. Her akşam gelişimi camda bekleyerek benden daha fazla onunla beraber olmamı istiyor. Onunla daha verimli bir zaman geçirmenin yollarını araştırıyorum.
Daha iyi bir ebeveyn olmak için kutsal bilgi kaynağı internet üzerinde birbirinden değerli bazı bilgileri ulaştım bunlardan bazılarını sizlerle de paylaşmak istedim.
Öncelikle uzmanlar oyunlar hakkındaki temel görüşleri oyunların birebir çocukların iç dünyasının yansıması olduğu ve çocukların her zaman duyduğumuzdan daha fazlasını oyunlar aracılıpı ile anlattığı yönünde.
Oynadıkları oyunlar çocukların dili. Oyun çocuğun asıl işi…
Çocuklar oyun aracılığıyla pek çok şeyi öğrenir ve anlatır. Hayatın provası olarak oyun, çocukların yeni bilişsel ve sosyal becerileri, değerleri ve ahlaki değerlendirmeleri anlamasını ve bunları kendisi ile bütünleştirmesini sağlar. Çocuklar oyunda kimi zaman heyecan ve coşkuyu yaşarken, kimi zaman üzüntü, özlem ve öfkeyi yaşar. Bazı oyunlara en olumlu düşüncelerini koyarken bazen de hayata en karamsar açıdan bakar. Eşsiz hayal dünyaları içinde yaptıkları yolculuklara katılmak bizler için de bulunması oldukça güç bir fırsat. Yaptığım araştırmada öğrendiğim önemli nokta ise çocukla oyun oynamak istediğinizde
“Gel şunu oynayalım, şunu yapalım gibi belirleyen sizin olmamanız” Bunun yerine çocuğa gayet basit ve net bir biçimde şu soruyu yöneltmeniz.
“Benimle Oynarmısın?”
Çocuğunuz sizi oyununa davet ettiğinde vereceğiniz olumlu bir cevap ailenize çok şey katacaktır.
Uzmanlar oyuncağın çocuğun dili olduğu konusunda hemfikirler. Çocuklar ancak oyun sırasında günlük hayatında ifade etmekte zorlandığı öfke, üzüntü, kıskançlık gibi olumsuz duyguları oyunlarında özgürce yaşar
Oyun sırasında tercih ettikleri oyuncaklar aslında onların bize neler anlatmak isteğini gösteriyor ve herbir oyuncak tercihin arkasında da başka başka nedenlerin olduğunu belirtiyorlar;
Hangi oyun, ne anlama geliyor?
Top: Asosyal, çekingen çocuklar için kullanılan bir oyuncak. Top ilişkiyi güçlendiriyor, güven veriyor.
Araba: Bir şeylerden kaçış, güvenlik, korunma, yolculuk, savunma, aile sorunlarını çözmekte işe yarıyor.
Oyuncak dinozor: Bu oyuncakla oynayan çocuk geçmişte başına gelen sıkıntılı, korku veren bir durumu tekrar tekrar hatırladığını, aklından çıkaramadığını anlatmaya çalışıyor olabilir.
Biberon: Bebeklik dönemine geri dönme, bakım, kardeş bebeklerle ilgili bir sorunun olabileceğini gösteriyor.
Dürbün: Gözetleme, avlanma, bulma, arama, yakınlık, kendini değerlendirme konularında ipuçları veriyor.
Bebek: Benlik kimliği, bebeklik dönemine geri dönme, rekabet, yakınlık, arkadaşlık ilişkilerini gösteriyor.
Tabaklar-yemek pişirme: İlgilenme, şefkat gösterme, güvenliği işaret ediyor.
Oyuncak kamera: Sürekli bununla oynayan çocuk, hatırlamak istediği, özlediği bir şeyler olduğunu anlatmaya çalışıyor.
Internet üzerinde yaptığım taramalarda sadece çocuklar için değil yetişkinler içinde oyunların bir dili olduğunu keşfettim. Özellikle bilgisayar oyunlarının hangi anlamlara geldiğine dair bir yazı ile karşılaştım. Orçun Köroğlu’nun Oyun Hayattır başlığı ile kaleme aldığı bu yazıdan özellikle üniversite yıllarında büyük bir zaman geçirdiğim bazı bilgisayar oyunları hakkındaki bölümleri paylaşmak istiyorum. Ayrıca yeni nesil için artık top yerine FIFA 2012, Araba yerine Need for Speed vb. oyunların yer aldığını düşündüğümüzde bilgisayar oyunlarının bizlere neler öğrettiğini öğrenmek daha ilginç olsa gerek.
Tetris : Adam gibi düzenli olmayı öğrendik. Önümüze yamuk yumuk kutular koysalar, muntazam şekilde dizmeyi öğrendik.
Hugo : Telefon denen iletişim aracının kullanım alanlarını öğrendik. Trenleri sevmeyi, raylardan raylara sekmeyi öğrendik. Telefonun tuşu basmazsa küfür etmeyi öğrendik.
Chessmaster 2000 : İnsan beyninin bilgisayardan yavaş çalıştığını öğrendik. Çok lazımmış gibi o kadar oyun varken bilgisayarda satranç oynamayı öğrendik.
Pirates : Hırsızlığın ne kadar iğrenç bir şey olduğunu öğrendik. Günlerce sapıkça eve kapanmayı, korsanlığın suyunu çıkarmayı öğrendik.
Dune 2 : Gezegenimizin kaynaklarının bir gün tükeneceğini öğrendik. Eğer bir gün çöle düşsek, kum solucanlarına yakalanmadan nasıl ‘harvest’ yapılması gerektiğini öğrendik. Adam gibi strateji oyunu yapılabileceğini öğrendik.
Doom : Korku ve gerilimin insan psikolojisinin bir parçası olduğunu öğrendik. FPS ne demek bilmeden ‘içten görünüşü’ öğrendik. Gecenin bir yarısı bir labirentte dolaşmaya çıkarsak yanımıza en azından bir elektrikli testere almanın yararlı olacağını öğrendik.
Sim City : ‘Şehir Planlama Komisyonu’nun ne işe yaradığını öğrendik. Bir şehre yol yapmayıp -İstanbul gibi- paso binaları basarsan, yangın çıkınca nasıl kafayı yiyebileceğimizi öğrendik. Şehirlerdeki suç oranlarının neden arttığını öğrendik.
Star Craft : Uzayda hayat olduğunu öğrendik. Üç ırkın bir gezegene çok geldiğini öğrendik. Maden, taş ve gaz olmadan bu işlerin bir yere varamayacağını öğrendik.
Civilization : İnsanoğlunun barış ortamında yaşayamayacağını, ütopyanın bir yalan olduğunu öğrendik. Bir çiftçi ve bir savaşçıyla, topa tüfeğe giden yolu öğrendik. İnkaların ne kadar satıcı bir ırk olduğunu öğrendik.
Worms Armageddon : Solucanların iskeletlerinin olmadığını öğrendik. Akıllı bir solucanın her zaman bazuka taşıması gerektiğini öğrendik. Kamikaze yapan birisinin ölümü kabullenmiş olduğunu öğrendik.
Quake : Marmara deprem hattını öğrendik. Gözlerimiz bozulana kadar shooter oynamayı öğrendik. Füze atar ile duvardan sekmeyi öğrendik.
Need For Speed : İçimizdeki trafik canavarının varlığını öğrendik. Hız yaparken bir polis çevirirse durmayı öğrendik. Aksi halde virajı alamayıp arabayı dağıtmayı öğrendik.
Diablo : Cehennemde zebaniler olduğunu öğrendik. Üfürükçü hocalarla, büyücülerin şarlatan olduğunu öğrendik, asıl ve erdemli büyünün ‘fireball’ olduğunu öğrendik.
Total War : Tarih hakkında çok şey öğrendik. Hilal taktiğinin geçerliliğini ve Osmanlı’nın nasıl 600 sene hüküm sürebildiğini öğrendik.
Grand Theft Auto : Hayatın limitsiz olduğunu öğrendik. Dünyanın neresine gidersek gidelim, bir arabanın önünde durursak sürücünün fren sıktığını ve sürücüye bir yumruk kodum mu arabanın sizin olabileceğini öğrendik.
Diğer oyunların ne öğrettiklerini öğrenmek için;
Kaynak: Oyun hayattır
“Konuşarak bir kişi hakkında bir yılda öğrenebileceğini oyunla beş dakikada keşfedersin.” der Platon.
Peki
Sizin oyununuz hangisi?
21/10/2011
Murat TUNÇER
Bu yazı 2377 defa okundu
- Sonunu Düşünerek Yazıya Başla - 09/09/2016
- Hıdrellez - 11/11/2013
- Cehennem - 12/07/2013
Bir yanıt yazın