Yavru Vatan KKTC
Hazır Kültür Bakanlığı 2011 senesini Kuzey Kıbrıs yılı ilan etmişken, geçtiğimiz bayram tatilinin ilk birkaç gününü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde geçirelim dedik.
KKTC’yi en son 20 sene önce görmüştüm. Dolayısıyla Kuzey Kıbrıs ile ilgili ufak tefek şeyler hatırlasam da kendimi ilk defa gidiyormuş gibi hissettim.
Zaten pasaport kontroldeki Polis memurları da “İlk ziyaretiniz?” diye sorduklarında “20 sene önce geldim” diyince “zaten o zaman bilgisayar yoktu” diyerek bu hissimi tasdik ettiler.
24 Temmuz tarihli Yılmaz Özdil yazısından da biraz esinlenerek (http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/18325071.asp), Kuzey Kıbrıs gezimizde kaldığımız otel ve civar casinolardan ziyade, daha çok hoşumuza giden şekliyle bir kültür turu yaptık. Gerçi biz oraya vardığımızda halihazırda orada bulunan kuzenim (Fatoş) ve Kıbrıslı müstakbel eşi (Tuncer) olmasalardı kendi başımıza bu turun çeyreğini anca yapardık o da ayrı bir konu.
Kuzey Kıbrıs’a vardığımız akşam Sultan isimli restorana gittik. Tuncer limuzinini (evet bütün Kıbrıs gezisi boyunca limuzin ile gezdik :)) başka bir aracın arkasına park edince İstanbul’da yaşayan birisi olarak etrafta bir değnekçi ya da vale aradım. Arabayı almaya kimse gelmeyip, Tuncer’e önümüzdeki araç nasıl çıkacak diye sorduğumuzda “Anahtar üstünde çeksin bizimkini çıksın” diyerek bize gezimizin ilk şokunu yaşattı :) Ama ya çalarlarsa diyerek olayı zorladığımızda ise “4 taraf deniz çalıp nereye götürecek arabayı” cevabıyla daha fazla soru soramadan yemeğe oturduk.
Güya yemeğe oturduk ancak muhteşem mezeler ve ara sıcaklardan oluşan ve aralıksız 2 saat süren servisten sonra bir lokma daha yiyecek halimiz kalmadı, ki benim için bu çok nadir yaşanan bir durum, ve yemek yiyemeden geri döndük. Merak edenler için mekan, Girne’den doğuya doğru giden yolda birkaç km sonra sol tarafta. İçilen kahvelerin ardından sabah erkenden Karpaz’a doğru yola çıkmak üzere sözleştik.
Karpaz, KKTC’nin İskenderun’a doğru uzanan çıkıntısının en ucu. Kesinlikle görülmesi gereken yerlerden birisi. Yol üzerinde ilk kahve molamızı burnun güney tarafında Boğaz mevkiinde deniz kenarında verdik. İkinci mola yerimize giderken burnun kuzeyine geçtik ve denizi solumuza aldık. Malibu Beach’e geldiğimizde Tuncer, “burada duracağız isterseniz yıkanırsınız” dediğinde şöyle bir üstümüzü başımızı kokladık ancak imdadımıza kuzen yetişti ve yıkanmanın Kıbrıs dilinde denize girmek olduğunu söyledi :) Muhteşem bir denize girip çıktıktan sonra Karpaz’dan önceki son durağımıza gittik ve Karpaz Milli Parkında başıboş dolanan yabani Kıbrıs eşeklerini sevip dondurma yedik. Ancak yol, Tuncer’in söylediği gibi 1 saat değil molalarla birlikte yaklaşık 4-5 saat kadar sürüyor :).
Sürüyor sürmesine ancak o burnun en ucunda olmak ve tabi ki Sea Bird tesislerinde pirzolanızı yiyip üzerine de oranın da mükemmel olan denizine girince tüm yolun yorgunluğunu alıyor. Biraz geç saatte gittiğimiz için sodalarımıza koyacak ekşi (limon) kalmamıştı ama etler ve şeftali kebabı şikayet edilemeyecek kadar lezizdi.
Dönüş yolunda Mardo’da dondurmalarımızı yedikten sonra saat 22:30 gibi odamıza döndüğümüzde duş alıp yatmayı düşünüyorduk. Duştan sonra biraz ayılıp Girne merkezde kalmamıza rağmen Girne merkezi hiç gezmediğimizi farkettik. Biraz merkezde akşam serinliğinin keyfini çıkarttıktan sonra bir Girne klasiği olan Dome Otel’e ve oranın casino’suna uğradık.
Ben 22 yaşımı doldurmadan yasaklanan Türkiye’deki casino’ları hiç görmediğim için ilk casino tecrübemi de burada yaşadım. Gerçi hevesle kollu jackpot makinelerini sorduğumuzda onların artık kullanılmadığını yerlerine kredi ile çalışan düğmeli modellerin geldiğini öğrendik.
Casinolar genel olarak eğlenceli ortamlar, herkesin kendine göre eğlenceli bulduğu oyunlar ve bunun yanı sıra ağır abilerin/ablaların 21, poker, rulet vb.. oynadıkları canlı masalar var. Ancak sigara içmeyenler rahatsız olabilirler çünkü içeride sigara içmek serbest.
Gezimizin son gününün sabahında Tuncer’in bizim köy dediği Çatalköy’de Beşparmak dağlarının eteklerindeki müstakil evinde kahvaltıya davetliydik. Sol taraftan Girne limanı, karşıdan ise müthiş deniz manzaralı ön terasta sakızlı Türk kahvelerimizi içtikten sonra önce düğün davetiyeleri için Girne merkeze gittik ve orada Şanslı Masa programının KKTC bölümlerinde izlediğimiz ve programda en çok güldüğümüz elemanı gördük (http://www.youtube.com/watch?v=j3k9cuUMWx0). Sonrasında Bellapais (Beylerbeyi) Manastırına çıkıp burayı gezdik.
Ardından sırasıyla Barış ve Özgürlük anıtı ve Karaoğlanoğlu Şehitliğini gezdik. Şehitlerimizin ruhuna birer fatiha ve hazır başlamışken KKTC politikalarının daha iyiye gitmesi için de birer dua okuduk.
Buradan karışık duygular içerisinde ayrılıp Çatalköy plajına gittik. Bakmayın köy plajı denildiğine bildiğiniz beach club tadında bir yer :) Burada da denize girdikten sonra akşam yemeği ve biraz sohbet muhabbet sonrasında sabah uçağıyla KKTC’den yakın zamanda tekrar geleceğimize dair kendimize söz vererek ayrıldık.
Karpaz’a giderken yolda gördüğümüz ufak Rum kasabaları, yediğimiz muhteşem hellim peynirleri, şahit olduğumuz Kuzey Kıbrıs’ta berber randevusu nasıl alınır parodisi gibi daha bu yazıya sığmayacak birçok güzellik de yanımıza kar kaldı.
Yazımı noktalarken müsadenizle birkaç tavsiye vermek istiyorum. Kuzey Kıbrıs’a gidecekler, mümkünse otellerinden dışarı adım atsınlar ve bu yazdığım yerler ve 3 güne sığdıramadığımız gezemediğimiz yerleriyle bu güzel memleketi keşfetsinler. Herkes yanına KKTC’li birisini alıp, limuzin ile gezsin demiyorum :) ancak araç kiraları makul seviyelerde ve benzin fiyatları da aksi mümkün olmadığı için Türkiye’den ucuz. Tek dikkat edilmesi gereken husus trafik soldan akıyor.
Son olarak, öğrendiğim birkaç Kıbrıs’ça kelime. Duyarsanız çok garipsemezsiniz :)
Limon = Ekşi
Denize Girmek = Yıkanmak
Begonvil = Cemile (kahvaltı sonrası kahvelerimizi içerken Tuncer, “Bahçede bir cemile vardı kestim attım köşeye” dediğinde “efendim ziyade olsun” diyip koşarak uzaklaşmak istemiştik ancak son anda yine kuzen yetişti :))
Döner Kavşak = Çember
Civciv = Bulli
Bahçe Kapısı = Gancelli
Kedi/Köpek Yavrusu = Guli
Keçi Boynuzu = Harup
Yarım Balta = Nacak
Bir işte çalışmak = İşlemek
Vantilatör = Döndürek
Bu yazı 36212 defa okundu
- Hasdal’dan Mektubum Var - 19/12/2013
- Hobbit: Smaug’un Çorak Toprakları - 13/12/2013
- Ofiste Sıcak Saatler - 19/04/2013
Bir yanıt yazın