Ne Faizmiş Be Kardeşim…
Her gün, her gazetede faizler hakkında haberler görüyorum. Ben de faizler inerse ne olur, çıkarsa ne olur diye bayağı merak ettim. İşin biraz detayına girince aslında yapısal başka sorunların kısa vadeli çözümlerle kapatılmaya çalışıldığını anladım.
Biraz araştırınca gördüm ki birbirine bağlı acayip bir denge yumağı var. Cumhurbaşkanı ve hükumet ısrarla garip üslupları ile merkez bankasına indirilmesi yönünde baskı yapıp “faizin çok yüksek olması yüzünden yatırım yapılmıyor” diyorlar. Peki, bunu gerçekten bu sebeple mi istiyorlar?
Türkiye’nin üretime dayalı bir ekonomisi yok maalesef. Bu ne demek? Şu demek, dünyada yatırım yapacak kadar zengin olanlardan bazıları Türkiye’den para kazanırım diye heyecanlanırsa sıcak para dolaşır, ekonomi biraz rahatlıyor. Yok eğer para girmezse, dağılıyoruz demek.
Bakın, dün dolar 2,5TL oldu.
Toplam gelirine bakınca Türkiye, dünyada 17. sırada ancak kişi başına düşen gelirde dünyada 90.
Son 10 yılda bütün dünyadaki bolluktan biz de faydalandık ve kişi başı gelir 10bin dolara yükseldi ama üstüne çıkamıyor. Bir anda topraklarımızdan petrol fışkırmaya başlamazsa ve ekonominin temellerini üretime dayandırmazsak çıkamayacak da..
Gelelim faizlere. Faizler yükselirse, tüketici olarak ileride ödeyemeyeceğinden dolayı borçlanmak istemezsin. Eğer inerse önce ihtiyaçlarını, sonra lükslerini almak içi borçlanırsın. Mal sahibi olunca, geleceğe ümitle bakarsın. Bu iyi bir şey. Ama borcunu ödemen de lazım. Peki, nasıl ödeyeceksin, sen nasıl para kazanacaksın? Biraz da ona bakalım. Ya bir yerde çalışacaksın ya da sen bir iş kuracaksın.
Bir iş kurmak istediğini düşün, şimdi yatırımcı sen oldun. Biraz para yatıracaksın, sonra kurduğun işten para kazanmaya başlayacaksın. İlk yatıracağın para cebinde yoksa, borç alman lazım. İşte faizler yüksekse bu yatırım pahalıya gelir ve yapmaktan vazgeçersin. Hem sen kazanamazsın, hem yanında birileri çalışamaz.
Ya da bunları yapan birileri olmadığı için iş imkanı olmaz. Çalışamazsın.
Böyle bakınca, hemen faizleri indirelim de herkes iş kursun, herkes çalışacak bir iş bulsun, kimse fakir kalmasın diyor olabilirsin ama işler öyle olmuyormuş maalesef.
Bir de şu şekilde bakalım. Türkiye’de daha önce yapılmış yatırımların kullanım oranı (sanayi kapasitesinin kullanım oranı) çok düşük. Bu ne demek? Daha önce birileri yatırım yaptı ama ürettiği malı satamadığı için artık üretmiyor, fabrikasını çalıştırmıyor demek. Neden çalışmıyor sahi bu fabrikalar? Neden kapanıyor? Neden, Adana’da, İzmir’de, Karadeniz’de fabrikalar ayakta duramıyor? Kimse mallarını almıyor. Çünkü bu fabrikalar ya aynı malı üreten onlarca, yüzlerce firmadan biri ya da yeterince talep yok.
Hem var olup da çalışmayan işletmeleri hem de yeni kurulmak istenen işletmeleri düşün. Sadece mal olarak da düşünme, aynı zamanda hastane, eğitim, danışmanlık gibi hizmetleri de düşün. Bunların çalışmamasının bir sebebi var. Müşteri bulamıyorlar. Mallarını / hizmetlerini yurt içine olduğu kadar yurt dışına da satman lazım. Yoksa ayakta tutamazsın, ekonomin sıcak paraya bağlı olur ya da üretimin sadece çok talep gören inşaata bağlı olur.
Sadece vatandaşların borçlansın da onlar ürettiğin malları alsın gibi kısır döngüye sokarsan bir noktada tıkanırsın. Ayrıca, inşaatların hızlanması başka şeylere de yarıyor ancak konumuz o olmadığı için değinmiyorum.
Diyelim ki yatırım yapmak isteyen yine sensin. Dünyaya hangi ürün ve hizmetleri satacaksın? Yatırım yapacağın alan, 3 boyutlu yazıcı mı, bilgi satmak (danışmanlık) mı, robotik mi, uzay madenciliği, tıbbi analiz aletleri mi? Dünyada gelecekteki pazarlar bunlar ve bunların etrafındaki sektörler olacak ama aklına ilk bunlar gelmemişti değil mi?
Peki tarım yatırımı yapacağını düşünelim. Tohumculuğa yatırım yapıyor musun? Ziraat alanında dünyaya bilgi satıyor musun? Hayır, babadan kalma yöntemlerle tahıl, sebze, meyve üretiyorsun. Soğuk oluyor; mahsul kalmıyor. Dolu yağıyor, ürün kalmıyor. Rusya krize giriyor portakallar ağaçlarda çürüyor. Yeterince su bulamadığın için neredeyse mağmaya ineceksin. Yok mu kardeşim başka yolu? VAR.
Malını yeni pazarlara satman lazım. Bunun için markalar yaratmalısın, kaliteli ürün üretmelisin. Bunlar için de eğitime, temel bilimlere, teknoloji geliştirmeye yatırım yapmalısın. Bunun için vatandaşını eğitmen lazım.
Eğitimin içler acısı. Bırak uzay madenciliğini nüfusunun %5’i okuma bilmiyor. Eğitim enstitülerinde verilen eğitim Türkiye’yi gelecekte dünyadaki diğer ülkelerden öteye taşıyacak nesili yetiştirecek kalitede mi? Hiç değil. OECD’nin yaptığı 2013 PISA araştırmalarına bakın, okullarda öğrenciler ne sosyal alanlarda bir şey öğreniyor, ne matematik, fizik alanlarında ne de yabancı dil.
Birkaç üniversite dışında bilgi üreten, teknoloji üreten okul yok. Temel bilimlere yatırım yok. Kısa vadede düzelecek mi peki bu? Malesef hükümetin bu yılki bütçesine bakarsak hayır. OECD ülkelerinin milli gelirin %6,2’si eğitime ayrılırken bu yıl “aslan payını ayırdık” diye övündükleri eğitim bütçesi %4,7. Ayrıca bizim milli gelirimiz diğerlerine göre daha düşük ve onları yakalamak için daha fazla harcamalıyız.
Faizler iniyorsa insin, çıkıyorsa çıksın. Ekonomini gelişmiş insan kaynağına, üretime dayandır. Sonra faizin durumu sadece dönemsel sorun olup merkez bankasının işi olarak kalsın.
UGUR
28.02.2015
Bu yazı 1789 defa okundu
- Ne Faizmiş Be Kardeşim… - 04/03/2015
Bir yanıt yazın