Motosikletle Ege Turumuz – Alaçatı – Çeşme
Konuk Yazar: Yazının orijinalini burada bulabilirsiniz.
Alaçatı’ ya geldiğinizde çakma taş evlerin yapıldığı bir siteyi gördük, çok komiğimize gitti. Normal binalar yapıp, dışını taşlarla kaplıyorlar. Artık kimi kandırıyorlarsa? :)
Tepeden panoramik manzara süper. Banklar tam yerine yerleştirilmiş. Sörf yapan herkesi rahatlıkla seyredebiliyorsunuz.
Yel değirmenleri restorantların başladığı yerde yukarıda bulunuyor. Onlardan da bir kare almak istedik.
Alaçatı’ nın merkezi Ortaköy’ ün geniş sokaklısı desek yanlış demiş olmayız sanırım. Restorantlar, seyyar satırıcılar, takıcılar benim aklımda direkt Ortaköy canlandı.
Hoşumuza giden bir özlü söz :)
Sezon kapandığı için artık müşteri bulmakta zorlanan restorantlar, fiyatları aşağı çekmişler.Neredeyse gezdiğimiz çoğu şehirden ucuzdu fiyatlar, o eski şaşaları kalmamış yani :)
Burayıda gezip, yemek olayını hallettikten sonra fakirhanemize doğru yola koyulduk.
Çiftlik Köy’ e geldiğimizde çay molası verelim dedik. Artık nasıl yorulduğumuzu resimden anlayabilirsiniz sanırım :)
Bu arada Çiftlik Köy çok ufak bir meydana sahip. 4 – 5 tane yemek yiyebileceğiniz yer, 2 fırın, 1 kahvehane ve bir kaçta pansiyon bulunuyor.
Tek ortak yer kahvehane olduğu için akşamları yaşlı – genç burada toplanıyor. Yalnız buranın bir ada çayı var, akıllara zarar :) Benim ada çayıyla aramın fazla olmamasına rağmen, bardak bardak içtim. Ayrıca sakızlı kahveside çok meşhur. Buralara yolunuz düşerse burayı es geçmemenizi tavsiye ederim.
Ertesi sabah kalkıp Çiftlik Köy’ de denize sıfır güzel bir yerde pişi eşiliğinde kahvaltı ediyoruz. Pişi bu bölgenin kızartılmış hamura verdikleri isimmiş, gelince anlıyoruz :) Lezzetli yaptıkları kesin, haklarını yemeyelim.
Kahvaltıdan sonra Ilıca’ ya doğru yola çıkıyoruz.
Ilıca’ da bir bölgede denizin içinden kaplıca suyu çıktığını duyuyoruz ve koşar adım yol alıyoruz :)
Bu köprüden geçtikten sonra kaynağa ulaşılıyor.
Kalabalıktan anlayacağınız üzere olayın kaynağı burası :) Denizin içinde bulunan kayaların sol tarafında kaynar sular çıkıyor ve su ılık. Kayaları geçince birden olayın rengi değişiyor :)
Taşların arasında, güneşten saklanıp kaplıca suyunun zevkini yaşamak için deniz kayalara güzel oyuklar açmış.
Yalnız suyun çıktığı yerlere dikkat, çünkü çok sıcak olduğu için ayağınızı haşlayabiliyor :)
Altın gibi pırıldayan, up uzun sahili bulunan Ilıca’ ya geliyoruz. Ücretsiz, tertemiz her yer.
Sanırım hayatımda bu zamana kadar girdiğim en güzel deniz burası. Denizin içi tamamen kum olmasına rağmen, en dalgalı zamanında bile denize girseniz denizin dibini rahatlıkla görebiliyorsunuz. Çok güzel bir mavi tonu var. Suyun sıcaklığıda tam kıvamında.
Buraya özel, gümüş renginde, yaraya gelen bir balık türü var. Yarayı açmaktan başka bir işe yaramadığını söylüyorlar ama olsun güzeller :)Yüzerken insanların arasından geçiyorlar, sanki elinizi uzatsanız tutacak gibi oluyorsunuz. Hatta dalgalı günlerde dalga çekildiğinde 1 – 2 sn. havada kaldıklarını gözümle gördüm. O kadar içli dışlılar yani :)
Çok eğlendiğimizi söylemiş miydim? :)
Bugünlükte deniz zevkimizi aldıktan sonra akşama Çeşme merkezde takılmayı düşünüyoruz.
Merkezde turlarken görev bilinci olan bir abiyle karşılaşıyoruz. İnsanlar boşuna beklemesin diye KAPALIYIZ yazısını tezgahına koymuş :)
Sezon sonu olduğu için hiç bir yer kalabalık değil. Sanırım Çeşme’ ye gezmek için gelecekseniz Eylül başı uygun bir zaman.
Kumrucu Hüseyin’ de karnımızı doyurduktan sonra gezintiye çıkıyoruz. Burada da kesin kumru yiyin diye tavsiyede bulunuyorum.
Modifiye diye ben buna derim :)
Rumeli Pastanesi Çeşme’ nin meşhur dondurmacısı. Lezzetler enfes. Buraya gelip buradan dondurma yemezseniz, kendinize yazık edersiniz. Ancak dondurmacının yanında bulunan sergi bu işten biraz sıkılmış galiba. Özel bir tabela bile yaptırmış :)
Akşam gezintimizi tamamlayıp kampa doğru yola koyuluyoruz.
Ertesi sabah erkenden kalkıp Pırlanta Koyu’ ndan sol tarafa doğru yol alıp en uca gidiyoruz. Manzara süper, karşıda Yunanistan’ a ait olan Sakız Ada’ sı bulunuyor. Bize bu kadar yakın olan bir adanın bize ait olmaması biraz sinir bozucu.
Pırlanta Koyu’ nun arka tarafında Altın Kum Koyu bulunuyor. Burasıda çok doğal ve temiz ama bir Ilıca değil :) Ayrıca suyuda soğuk. Ilıca’ da denize girdikten sonra hiç bir yeri beğenemediğimizden, tatilin geri kalan döneminde denize girmek için genelde Ilıca’ yı tercih ettik.
Babamın isteği üzerine 30 yıl önce kaldığı Altın Yunus ötelini ziyaret ediyoruz. Çok geniş bir alan üzerine kurulan bu otel, tarihe yenik düşmüş. Bina çok eski duruyor.
Babam sayesinde, Türkiye’ nin ilk rüzgar gülünü görmüş oluyorum :) Neden ilk olarak buraya, hemde otelin bahçesinde böyle bir proje gerçekleştirmişler anlamış değilim. Doğrusu araştırmadım da, tabelaların yalancısıyım :)
Kamp yerinde mangal olduğunu öğreniyoruz ve akşam mangal yapmaya karar veriyoruz.
Mangalı yaktıktan sonra İtalya’ dan Rudi adında bir misafirimizle karşılaşıyoruz. Tek başına motosikletiyle İtalya’ dan yola çıkıp, bizim zor bela bulduğumuz kamp yerini zorlanmadan bulduğunu söylüyor. O sıra biraz geriliyorum :)
Mangal candır :)
Kampta tanıştığımız bir abi 4 ay burada kaldığını anlatıyor. Havası ciğerlerine çok iyi geldiği için her senenin 4 ayını burada geçirirmiş. Milli, eski bir Altay futbolcusu olan bu abimizin paçalı güvercinleri bulunuyor. Çok güzel hayvanlar hepsi.
Anlayacağınız Buca’ dan tasını tarağını toplayıp kamyonuyla buranın yolunu tutuyor. Değişik bir hayat şekli ama keyifli :)
Çeşme’ yi çok beğendiğimiz için tatilimizin geri kalan zamanını burada geçirme kararı alıyoruz. Dönüş yolunda Assos’ a uğrama planını iptal ediyoruz. Bursa üzerinden yol daha kısa olduğu için, dönüş yolunda Bursa üzerinden konaklama yapmadan gitme kararı veriyoruz. Cumartesi gününe kadar her gün Ilıca ve Çeşme’ nin altını üstüne getirip tatilin tadını çıkarıyoruz.
Cumartesi sabahı biraz buruk bir şekilde kalkıp, düldüle eşyaları yüklüyoruz ve bu güzel yere veda ediyoruz.
Bornova’ da kahvaltı için mola veriyoruz ve salaş bir börekçiye giriyoruz. Ama öyle bir poğaça yiyoruz ki hala tadı damağımda. Çıtır çıtır bir poğaça, içinde kaşar ve domates var. Fırından yeni çıkmış. Varın gerisini siz düşünün :)
Susurluk’ ta mola veriyoruz ve dünyanın küçük olduğunu tekrar anlıyoruz. Üniversiteden sınıf arkadaşım ve eşiyle karşılaşıyoruz. Hoş bir tesadüf :)
Biraz muhabbet ettikten sonra yola devam ediyoruz.
Muhtelif yerlerde molalar vererek sonunda 08.09.2012 Cumartesi gecesi 20:00 gibi eve haşatımız çıkmış bir şekilde varıyoruz.
Bitiş kilometremiz 22.976 km. Yani 1880 km.’ lik gezimizi kazasız belasız bir şekilde tamamlamış bulunuyoruz :)
Ertesi gün bizi hiç üzmeyen düldüle ödülünü veriyoruz ve güzel bir duş almasını sağlıyoruz :)
Özetlemek gerekirse;
Güzel Seçilmiş Bir Rota + Biraz Cesaret = Muhteşem Bir Yaz Tatili + Hayalimizi Gerçekleştirmenin Verdiği O Büyük Haz :)
Bu denklemde katkısı geçen herkese ve siz değerli okurlara sonsuz teşekkürler. Bir başka gezi yazısında görüşmek üzere, esen kalın efenim…
Bu yazı 2812 defa okundu
- Motosikletle Ege Turumuz – Alaçatı – Çeşme - 31/01/2013
- Motosikletle Ege Turumuz – Ayvalık – İzmir - 30/01/2013
- Motosikletle Ege Turumuz – Bozcaada – Assos - 29/01/2013
Bir yanıt yazın