Motosikletle Ege Turumuz – Ayvalık – İzmir
Konuk Yazar: Yazının orijinalini burada bulabilirsiniz.
Ayvalık’ a geldiğimizde üstümüzü değiştirip terlik falan giyip yola öyle devam edelim derken eşimin ayağının altından arı sokuyor. Aksilikler bu şekilde başlıyor :)
Sarımsaklı plajının oralara vardığımızda bir kamp yeri olmadığını görüyoruz. Havada hafiften kararmaya başladığından Çamlık Koyu’ nda pis bir mesire yerinde kamp kurmak zorunda kaldık.
Bu resim ertesi gün çekildi. Yolunuz buraya düşerse kesinlikle buraya uğramayın. Ören’ de çok güzel kamp yerleri olduğunu İstanbul’ a geldiğimizde öğrendik :)
Akşam merkeze inip yemek işini hallettik ve biraz turladık. Sonra geri dönüp uyuduk.
Sabah erkenden kalkıp Sarımsaklı pilajına doğru gittik. Deniz ve sahil çok güzeldi, bayıldık. Denizin sıcaklığıda Assos’ tan daha iyiydi. Ancak arka taraftaki betonarme yığını insanın içini karartıyor.
Kamp yerinin kötü olması, Sarımsaklı bölgesini beğenmememiz ve oluşan aksiliklerden dolayı burada çok fazla kalmak istemiyorduk.
Cunda Ada’ sına yol olduğunu öğreniyoruz ve akşam da orayı gördükten sonra Ayvalık’ tan ayrılalım şeklinde bir plan yapıyoruz.
Kamp alanının orada bulunan Çam Koyu’ nun çok güzel bir manzarası var. Burada da bir denizin tadına bakalım diyoruz.
Ama malesef deniz çok yosunlu, buraya da hiç bakılmamış ve denizin içi çamur gibi. Ayrıca arılardanda fırsat bulup bir şeyler yemek çok zor. Böyle olunca bizde Cunda Adası’ na doğru yola çıkıyoruz.
Ada’ ya geçerken Ayvalık merkezden geçiyoruz ve buraları çok beğeniyoruz. Ayvalık’ tan denize girilmediğini öğreniyoruz.
Denize bakan çok güzel villalar bulunuyor :)
Doldurma yapılan yol üzerinden Ada’ ya doğru geçiyoruz. Yol ve manzara süper. Rüzgar da güzel olmalı ki yol boyunca bir çok uçurtma sörfü yapan kişi görüyoruz. Bu olayıda denemek lazım :)
Ada’ ya geldiğimizde bambaşka bir hayat bizi karşılıyor. Çok farklı, çok samimi bir ortam var adada. Nereye gideceğimizi bir kaç kişiye sorduktan sonra denize girmek için Çataltepe tarafına gitmeye karar veriyoruz.
Bu arada Ada’ nın diğer adının Alibey Adası olduğunu bu yol güzergahında öğrenmiş bulunuyoruz.
Buralar da bakir alanlar ve deniz süper. Bu mevkide cafe tarzı bir mekan bulunuyor. Genelde yaşlı insanlar okey, tavla vs. oyunlar oynayıp çay içiyorlar.
Denize girip güneşlendikçe keyfimiz zirveye doğru tırmanıyor. Kamp yerimizi unutuyoruz :)
Buradan hayalet sürücü modunda ayrılıp başka güzel yerler bulmaya çalışıyoruz :)
Derken Ortunç Koyu diye çok güzel bir yer buluyoruz.Denizin rengi, gök yüzü, çam ağaçları her şey mükemmel. Manzarasına doyum olmayacak bir yer. Yolunuz Ayvalık’ a düşerse, kesinlikle bu koyu es geçmemenizi şiddetle tavsiye ederim. Saklı bir cennet gibi. Tek olumsuz yanı denizinin soğuk oluşu ama bir Bozcaada değil kesinlikle :)
Koyun sağ tarafında da Ortunç Otel isminde çok lüks bir otel bulunuyor. Onuda araştırmanızı tavsiye ederim. Huzurun göbeğine doğayla bütünleşik çok güzel bir otel kondurmuşlar.
Bu koya gelirken bir çadır kamp yeri buluyoruz. Burasıda çok temiz, düzenli ve denize sıfır bir yer ama kişi başı 55 TL gibi inanamadığımız bir ücreti var :) Teşekkür edip yolumuza devam ediyoruz.
Akşam saatleri yaklaştığı için Ada’ nın merkezine doğru yol almaya başlıyoruz.
Geçtiğimiz orman yolundan Ada’ nın enfes manzarası.
Ada’ nın sokakları, tarihi havası, bozulmamış yapısı süper. Taş evler dükkan haline getirilip orjinalliği bozulmadan işlevselleştirilmişler.
Merkezde sahil boyunca yürüyüp, turlayacağınız çok güzel bir alan bulunuyor.
Burada kalıp bir balık ziyafeti çekip gece geri dönmeyi planlıyoruz.
Denize sıfır bu manzara eşliğinde balık yiyebileceğiniz bir çok restorant bulunuyor. Fiyatlarıda ucuz diyebiliriz.
Lokma İmparatoru isminde Ada’ nın en meşhur lokmacısın da da lokmanın tadına bakmanızı şiddetle tavsiye ederim.
Gece kamp alanına dönüp sabah erkenden (arılar kalkmadan) toparlanıp İzmir’ e doğru yola çıkma kararı alıyoruz. Mesire yerinde sanırım kovanlar olduğu için sabah 7 gibi inanılmaz vızıltılar başlıyor. Korku filmi gibi :)
Az gidip, uz gidip, dere tepe düz gidip İzmir Kordon’ a varıyoruz. Biraz hayal kırıklığına uğruyoruz. Kafamızda daha farklı tasarlamışız nedense. Maltepe Sahil’ in daha güzel olduğuna karar verip Urla’ ya doğru yola çıkıyoruz. :)
Urla’ da düşündüğümüz gibi bir yer çıkmayınca bizde bir anormallik olduğunu düşünmeye başlıyoruz. İnsan Kavak Yelleri dizisindeki yerleri arıyor. Meğersem bu dizinin büyük bir bölümü burada çekilmiyormuş :)
Karnımız acıktığı için ara sokakta şirin bir yer bulup içine dalıyoruz.
İki katlı olan bu yerin yemekleri çok güzeldi ve fiyatları acayip ucuzdu. Ama hepsinden ötesi Hülya Abla adında çok şirin bir ablayla tanıştık. Bizimle çok ilgilendi sağolsun. Artık ne kadar harap ve bitap bir şekilde görünüyorsak bizi evine davet etti, bu akşam bizde kalın dedi :)
Biz teşekkür edip yolumuzun uzun olduğunu anlattık ve yol tarifi istedik. Oda restorantın sahibi Mustafa Abi’yi çağırdı. Sağolsun harita üzerinde bizim sahilden gideceğimiz yol üzerinde uğramamız gereken yerleri tarif etti ve bir de Çeşme haritası hediye etti :)
Çeşme’de kamp yeri sorunu yaşamayacağımızıda anlattıktan sonra vedalaşıp, Ildır Köyü’ ne doğru yol almaya başladık.
Ildır Köyü’ ne orman içerisinden stabilize bir yoldan gidiliyor. Yol fena değil, keyifli bir yol.
Bu yol üzerinde devam ederken yolun kenanırda, başı asfalta gelmiş şekilde bir yaban domuzu leşi gördük. İlk defa yakından görüyordum ve bu kadar korkutucu olacağı hayatta aklıma gelmezdi. Çok iri, çok çirkin, simsiyah ve ürkütücüydü. Sanırım gece görsem, korkudan motoru devirirdim. Hele o dişleri yok mu felaket bir görüntüydü. :)
Sonunda köye vardık ve inanılmaz bir manzara bizi karşıladı. Adem oğlu daha burayı keşfedememiş sanırım diye düşünmeye başladık.
Halbuki Fatmagül’ün Suçu Ne dizisinin burada çekildiğini öğrendik. Sanırım bir kaç yıla burayıda düm düz edip, sıradan bir yer haline dönüştürürüz.
Yolun verdiği hareretle kendimize deniz kenarında kavunlu, dondurmalı bir ziyafet verdik. Dondurma sıradandı ama o sıcakta ilaç gibi geldi :)
Molamızdan sonra gezilecek yerleri sorduk ve bizi antik tiyatronun olduğu tepeyi gösterdiler. Motorla gidebildiğimiz kadar gittik ve sonra tabana kuvvet tepeye tırmanmaya başladık. Öğle güneşinde çok mantıklı bir seçim değil, bunu belirtmek isterim :)
Ancak tepeye vardığımızda bütün köy ayaklarımızın altında, enfes bir manzara bizi karşıladı.
Manzaraya doyduktan sonra yola koyulduk. Saat ilerlediği için, kamp yeri bulmamız gerekiyordu. İnternet’te Paşalimanı bölgesinde çok kamp yeri olduğunu okumuştum.Meğerse hepsi yalanmış, pis yalancılar bee :)
V Kamp diye bir yer var ve sanırım 2009’ dan beri kapalıymış. Paşalimanı’ nın altını üstüne getirdik ama başka bir kamp yeri olmadığını öğrendik. Sezon kapandığı için oradaki bir motelde oda kahvaltı 2 kişi 100 TL’ ye kalabileceğimizi öğrenip, birisinin tavsiyesi üzerine Çiftlik Köy’ e doğru yola çıktık. Yolda giderken Ilıca’ dan geçtik ve büyüleyici bir kumsaldı. İçimizden Ilıca böyleyse kim bilir Çeşme nasıldır diye düşünmeye başladık. Halbuki Paşalimanı’ da dahil olmak üzere Çiftlik Köy’ e kadar her yere Çeşme denildiğini öğrendik :)
Çiftlik Köy’ e geldiğimizde burada da kamp yeri olmadığını sora sora öğrendik. Sonra birisi Pırlanta Koyu’ nda bir yer olduğunu söyleyince çok sevindik ve derhal oraya sürmeye başladık.
Çok şükür, kamp yerini bulmuştuk. Bu arada önemli bir not, Çeşme’ de buradan başka bir kamp alanı bulunmuyor. Var olduğu söylenen efsane yerler var ama kaldığımız günlerde çok araştırdık hepsi kapatılmış, terk edilmiş yerler. Bu bölgede kamp düşünen arkadaşlar bu uyarıyı çok dikkate alsınlar. Biz yandık siz yanmayın :)
Bu kamp alanıda idare eder bir yer diyebiliriz. Resme bakıp aldanmayın yani :) Daha çok günü birlik piknik alanı olarak kullanılacak bir yer olarak düşünülmüş. Kapalı bir duşu bulunmuyor, sıcak su yok. Ayrıca kamp yeri olarak tasarlanmadığı için tuvaletlerinde de koku var. Ancak önündeki Pırlanta Koyu manzarası güzel bir yer ve doğal bir mekan. Havasıda çok güzel. Kamp yerinin ücreti çadır başı 20 TL.
Ertesi sabah kalkıp yine Çiftlik Köy’ de kahvaltı olayını hallettik ve Çeşme’ ye doğru yola çıktık. Çeşme’ de ara sokaklardan geçip çok ufak bir plajla karşılaştık ve anlam veremedik. Ama burada da deniz çok güzeldi ve sezon sonu olduğundan çok büyük bir kalabalık yoktu.
Burada biraz araştırıp nereye gitmemiz gerektiğini sorduğumuzda, bize Ilıca, Dalyan ve Alaçatı’ dan bahsettiler. Bizde bir sıralama yapıp buradan kalkıp Dalyan’ a gittik.
Dalyan’ da turlarken akıl almaz bir manzara gördük ve hemen durduk. Bu plajın adı Koca Karı plajıymış. Sanırım doğallık olarak Çeşme’ de ki en güzel koy.
Burada yüzerken tanıştığımız insanlardan aldığımız tavsiyelerle, Alaçatı’ya akşam gitmemiz gerektiğini, denize girmek için uygun bi yer olmadığını öğrendik ve akşama kadar bu koyda takıldık.
İkindi vakitleri gibi Alaçatı’nın yolunu tuttuk.
Bu yazı 3922 defa okundu
- Motosikletle Ege Turumuz – Alaçatı – Çeşme - 31/01/2013
- Motosikletle Ege Turumuz – Ayvalık – İzmir - 30/01/2013
- Motosikletle Ege Turumuz – Bozcaada – Assos - 29/01/2013
Bir yanıt yazın